29 Ekim 2024 Salı

CUMHURİYET HEPİMİZİN…

 Çok yaşa cumhuriyet.

Nice 101'lerce kez yaşa...

Ama hepimizin bayramı olarak...

Birilerinin tekeline girmeden.

Atatürk'ün yaptıklarından bir haber olup da.

Sadece ve sadece.

Mavi gözünden.

Fotoğraflarından derin anlamlar çıkarıp.

Kendileri gibi görünmediğini düşündükleri...

Çok geniş kesimlerin.

"Cumhuriyet düşmanı" olduğunu ima edenlerin değil...

Hepimizin bayramı...

Sadece "bize ne Araplardan, Filistin'den" diyenlerin değil...

"İsrail bize saldırmaz, kodlarında yok" diyenlerin de değil...

Tıpkı Atatürk gibi...

Mazlum halkların arkasında.

Ve Atatürk'ün...

O milletler için de.

Bir lider olarak davrandığının bilincinde olanların da bayramı.

Cumhuriyet'i....

Dahası...

Gerçekten dedelerini bu mücadeleye feda edenlerin.

Kerpiç evlerinde şehit çocukları için asılan bayrağı dalgalandıranların...

Onların da Cumhuriyet'i...

Onların da bayramı...

Hiç bir tarih bilgi ve birikimi olmadan.

Atatürk'le ilgili tek kitap okumadan.

İlköğretim öncesi bilgisiyle.

"Atam da büyük adammış" diye elinde kadehle kutlama yapanların değil sadece...

Atatürk ve silah arkadaşlarının yaptıkları için.

"Allah razı olsun" deyip.

Gözü yaşaranların...

Ülkesini en zor zamanında bile...

Üç kuruş için terk etmeyenlerin...

Darbecilere karşı sokağa çıkıp.

Göğsünü siper edenlerin de bayramı...

Darbecilerin şerefine kadeh kaldırıp...

Tankları alkışlayanların.

Alışveriş ve bankamatik sırasına girenlerin değil...

Darbeciler yenilince...

"Zaten hepsi danışıklıydı" filan deyip...

Kendilerini rahatlatan...

Neredeyse her imkanları devletten olup...

Ortamlarda hıyanet edenlerin.

Aşağılık komplekslilerin değil sadece...

Yiyecek bir lokma ekmeğine rağmen.

Ülkesinin ufacık bir başarısıyla iftihar edenlerin...

Türkiye'nin teknolojisiyle...

Silah gücüyle.

Kaydettiği aşamalardan gurur duyanların Cumhuriyet'i...

Ve bayramı...

"Cumhuriyetin vizyonu silah ve Siha olmamalıydı" diyenlerin değil sadece...

Ülkesinin potansiyelini...

Ve gelecek güzel günleri düşleyenlerin.

Ankara Polatlı'ya kadar gelip.

Ülkeyi işgal eden güçlerin meftunu olanların değil sadece...

"Muasır medeniyet" ülküsünü.

"Batıya biat" olarak algılayanların da değil...

Hakkı hukuku haykıranların...

Gazze için gözyaşı dökebilenlerin de Cumhuriyet'i...

Güzel Cumhuriyeti...

Kutlu olsun Cumhuriyet bayramımız.

Hepimizin bayramı...

16 Ekim 2024 Çarşamba

İSRAİL, CEHALET VE SÜRÜLEN TARLALARIMIZ…

 "Bir de İsrail gelsin bakalım" dedi bana...

"Anlamadım" diye karşılık verdim...

"İsrailliler gelsin. Biraz da onlar yönetsin. Daha kötüsü olmaz ya"

Şöyle bir baktım...

"Bizim ülkemizi mi?" diye sordum, karşı tarafın korkunç cehaletini bir an görmezden gelerek...

"Evet ne olacak ki?" dedi ve sırıttı...

Toplumun alt tabakalarından gelmiş biriydi...

Etrafındaki cahil beyaz yakalılara yaranmaya çalışan.

Hemen hiç bir konuda...

Derinlemesine bilgiyi bırakın.

Malumatı bile olmayan...

Çoğu zaman dikkate de almadığım.

Ama.

Bir karşılaşma anında...

Dayanamayıp cevap vermiş bulunduğum biri...

Tv programlarına çıktığımı bildiğinden sanırım...

"İsrail gelsin" diyebildi.

Aklınca tahrik etmek istedi...

Yaşından başından utanmadan sırıttı...

Esasen...

İsrail tehdidi bizim için vardır, yoktur...

Ayrı tartışma konusu.

Ama "İsrail gelsin" ne demek Allahaşkına...

Bu kadar mı sürüldü tarlalarımız?

İşin siyasi boyutu umrumda değil...

Ama asgari vatan sevgisi...

Asgari toprağa bağlılık...

Onları geçtim...

Minimum insanlık.

Nerede sahi?

Ha bu arada...

Bir sonraki sözü de...

Sokağın okumuş cahillerinin söylediği...

"Araplar da bizi arkamızdan vurmuştu zaten" şeklindeydi...

Ardından da...

Okul öncesi düzeyinde bir Atatürk güzellemesi...

Kafanız karıştı di mi...?

Karışmasın...

Zira bu sosyoloji.

Tarih bilmeden.

Coğrafya, kültür, vatan bilincinden yoksun...

Şablonlarla idare ederek...

O kadar stratejik zehirlendi ki...

Düşünsenize....

Çağın en büyük katliamını kafasında legalize edip...

Yanan çocukları düşünmeden...

Yastığa kafasını koyup uyuyor...

Konforlu hissediyor çünkü.

Eğilerek girdiği ortamlardan kulak misafirliği yapıyor...

Çoğu zaman laflarına bile müdahale edemediği...

Kendisini tavırlarıyla aşağılayan o insanların fikirlerini.

Kopyaladığını düşünerek.

Bir öteki aşamaya geçiyor.

Çocuk yakan katliamcıları.

Sırıtarak ülkesine çağırıyor...

Hayatını böyle sürdürmüş.

Başkaca yöntem bilmiyor...

Düşünmeyi, vicdanını öyle bir devreden çıkarmış ki...

Empati kurmak yerine...

Kendisine benzeyenden nefret edip...

Ev zencisi olmaya çalışmak...

Onun yaşam biçimi olmuş...

Darbeye de inanmıyor.

Soykırıma da...

Çünkü içinde yaşadığı.

Ekmeğini yediği.

Çocuklarını yetiştirmesini sağlayan.

Emekli maaşını afiyetle yediği devleti de sevmiyor.

Muhaliflik adına inanç düşmanlığı da yapıyor...

Onun için bir şey ifade etmese de...

Arkaik düzeyde bir ırkçılık da...

Bu arada...

Bu ev zencisi arkadaş...

İki çocuğunu okutmuş.

Birini işe sokmuş.

Diğerinin üniversitesi bitip stajı başlamış...

Onlar için torpil arıyor...

İlki işe girse de...

Sürekli arayışta olduğundan.

Ona da başka torpil bakıyor.

Başka yere zıplatacak.

Oradan daha başka yere...

Oradan da daha başka...

Hiç çalışmayacağı...

Altmış beş yaşına kadar yatacağı bir iş bakıyor çocuğuna...

Tercihen kamu...

O nefret ettiği...

İsrail'in işgalini dilediği ülkenin kamu sektöründen...

Velhasılıkelam...

Allah bize bir bela vermiş...

7 Ekim ağıtları yakan gazeteciden...

Araplara "çöl faresi" diyerek katliamı meşrulaştıran sanatçıdan...

"İsrail terörle mücadele ediyor" diyen akademisyene.

Ve mesleğini yazmayacağım bu mahluka kadar...

İfade özgürlüğü zirvede...

Ama insanlık nerede?

Ülkesine vefa nerede?

Sahi...

Nereye gönderdik onları?