9 Mart 2024 Cumartesi

Geçmişin güzel tabuları-1-

 Yeniler bilmez de.

Bizim tartışılmaz doğrularımız vardı eskiden…

İki kere iki gibi…

Karşı çıkmayı düşünmezdik bile…

Şöyle otuz kırk yıl önceye gidince…

Mesela…

Fiat Bis arabalar vardı ya…

Recep İvedik’in kullandığı…

 İşte o arabaların.

Sulusu iyi havalısı kötüydü.

Tartışmasız doğruydu bu…

Bis almak için gazete ilanlarına bakanlara.

“Suluysa al” denirdi…

Bu örnek yeni bile oldu aslında.

Daha eskiye.

1970’lerin sonuna gidelim…

Ford’un birbirine tıpa tıp benzeyen iki arabası vardı.

Biri Granada diğeri Consul diye geçerdi.

Aslında birbirinin tıpatıp aynıydı.

İlki Alman diğeri Fransız yapımıydı.

Ama…

Granada iyi Consul kötüydü…

Tartışılmaz bir gerçekti.

Birinin diğerinden neden iyi olduğunu bilemezdim de…

“Alman malı”na korkunç saygı duyulduğu bir dönemdi…

Zamanın ruhundan.

Çıkarım yapmak mümkündü…

Sahi ne oldu o arabalara?

Devam edelim…

Taunus alacaklara…

“1300 motor alma yokuşta çekmez” derlerdi…

20M makaslı Ford tartışmasız sağlamdı…

Volvo gibi.

O zamanlarda…

Seksenlerin başında yani…

“Benzinli iyi dizel kötüydü”

Dizel alanlara.

“Kamyon gibi ses mi dinleyeceksin” denirdi…

Otomatik vites tavsiye edilmezdi.

“Bozulursa tamiri pahalı” denirdi…

Tempra ilk çıktığında.

Arabanın çok şık görünen…

Gayet devrimci de bir izlenim veren…

Elektronik kadranı için de…

Öyle denmişti…

Adı üstünde elektronikti…

“Bozulursa bizimkiler yapamaz” denirdi.

Japon arabası alanlara…

“Parçası gelmez” denirdi…

Titreyen vitesli Şahin arabaları…

Gövdesi saman olduğu öne sürülen.

Aslında hafif bir malzeme olan.

Fiberglastan yapılan.

Anadol arabaların.

Kaza sonrası dağılması.

Ve dağılan parçaların.

Eşekler tarafından yenildiği rivayeti…

Şimdilikiler bilmez de.

Biz çocukken.

“Anadol saman mı değil mi?”diye tartışırdık…

Aslında.

Bugünkü “konformizm” anlayışının.

O zamanlar “külfet” olarak algılandığının bir göstergesi de…

Zamanın doğrularında…

Şimdilerde sunroof deniyor ya mesela…

O zamanki adı “açılır tavan”dı.

Çok az arabada vardı…

Öyle otomatik değil…

Elinizle açardınız.

Mesela 190 Mercedes arabalarda…

Böyle döndüre döndüre tavanı aralayan bir mekanizma vardı.

Demem o ki.

Seksenli yıllarda.

Açılır tavanlı arabalar da bir tabuydu…

“Aman aman uzak dur” denirdi…

Gerekçe olarak.

Bozulma ihtimali anlatılırdı.

Hatta bir Almancı arkadaşı.

Babama sıkı sıkı salık vermiş…

“Açılır tavan su sızdırır”

“Orası paslanır” demişti…

Genel kabul görmüş bir doğruydu…

Renault’un 12 serisi arabalarının.

Kaloriferleri zayıftı…

Ya kaloriferi kuvvetli Ford alacaktın.

Yoksa hem donar.

Hem de kışın.

Dirseğinle camı silmek zorunda kalırdın.

Kazara bu arabayı almışsan.

İstikametini Çorum’a çevirmek zorundaydın.

Çorum malı kaloriferler vardı.

Renault’lar için.

Sonradan taktırırdın…

Ya öyle işte…

Zamanın ruhu mu dersiniz.

Gerçekleri mi?

Yoksa tabuları mı?

Orasını bilmem de.

Bunları hatırlamak.

Günümüzle karşılaştırmak güzel…

Bugün sadece arabalarla yetindim.

Geçmişin tabularını yazmayı sürdüreceğim…

Yine o yıllarda…

Levent Kırca’nın…

Olacak O Kadar TV ana haberi nasıl bitiyordu?

Onun gibi bitireyim…

“Bekleyin bizi anacığım”…

20 Şubat 2024 Salı

KAYAN SON YILDIZ BREHME

 Her ölüm…

Yaşadığımız heyecanların.

Aslında büyütülmemesi gereken.

Bir küçük eğlence olduğunu anlatıyor.

Ötesi değil yani…

Andreas Brehme de ölmüş.

1990 finalindeki bomba penaltısı.

Dünya kupasını Almanya’ya getirmiş.

Arjantin’in Maradona’sı hüngür hüngür ağlamış.

Kupayı.

Brehme ve arkadaşlarına kaptırmıştı.

Almanya’nın o günkü hocası Beckenbauer de yok artık.

Maradona da.

Brehme de…

O kupa sonrasında.

Dünyanın 1990’lardaki bir numaralı liginde.

İtalya’da.

İki bomba üçlü.

İki takımda müthiş rekabete girmişlerdi.

Milan’ın üçlüsü Hollandalı.

Gullit, Reijkaard, Van Basten…

İnter’in üçlüsü ise Alman…

Matheaus, Voeller ve Brehme…

Karşılarında tek başına bir rakip.

Maradonalı Napoli…

Hiç bitmeyecekmiş gibi.

Rüya gibi bir lig.

Van Basten 

Tarihin en iyi gollerinden birini atmış.

Maradona da İngiltere’ye attığı gol ile.

Bugün bile devam eden…

“Atılmış en iyi gol” tartışmasına ortak olmuştu.

Hepsi farklı yönleriyle.

Birer efsaneydiler…

Brehme disiplinli bir Alman.

Asla taviz vermeyen.

Müthiş bir profesyonel…

Maradona ise.

Arjantin ekonomisi gibi.

Dalgalı seyirli.

İniş ve çıkışları.

Dalga boyları yüksek.

Ama her daim heyecanlı.

Rutin dışına kolayca çıkabilen…

Madde kullanımından.

Gayri meşru hayatından.

Akıl almaz yeteneğine

Uykusuz çıkıp.

Anormal işler yaptığı.

Maçlara kadar…

Dolayısıyla.

İki zıt karakter.

İki farklı hayata bakış.

İki farklı futbol stili…

İki farklı kültür…

Ama son tahlilde.

Brehme de, Maradona da…

İkisi de eşit artık.

Sonsuzluktalar…

Tıpkı hayat gibi.

Hiç bitmeyecekmiş gibi.

Ama bir anda.

Sabun köpüğü gibi yok olan…

Küçük bir haber olmanın ötesine geçmeyen.

Otuzlu yaşlarda olanlara bile.

Şu anda…

Hiç bir şey ifade etmeyen.

Bizeyse.

Yaş aldığımızı iyice gösteren…

2 Şubat 2024 Cuma

MESELA


Gökçek Altınok’a oy verir mi…?

Ya da.

Ak Parti’nin.

İstanbul ya da Ankara’daki…

Potansiyel aday adayları…

Mevcut parti adayına.

Eksiksiz oy atarlar mı?

Devam edeyim…

Kılıçdaroğlu belediye seçimlerinde…

Oyunu CHP’nin adayına verir mi ki?

Soyer mesela….

Chp’de kalırsa Tugay’a oy atar mı?

Battal İlgezdi hadi istifa etti de…

Canan Kaftancıoğlu ne yapacak mesela?

Aktif görevdeyken bile…

Yıldızının barışmadığı…

İmamoğlu’nu mu tercih eder…?

Kurum’u mu…?

Ya da…

Olursa...

DEM Parti adayını mı?

Sorsanız ne diyeceğini biliyorum da…

İçerde ne yapar…?

Oy kabininde…

Bilinmez...

Bilmeyi acayip isterim.

O ayrı…

Hadi sürdürelim….

CHP Çankaya’da büyük savaş var.

İç savaşı kaybeden.

Oy kabininde…

“Güç bende oyum karşı partiye” der mi?

Mesela son cumhurbaşkanlığı seçiminde…

Hala Ak Parti’de kaydı olan…

Bazı eski bakan.

Ve Ak Parti eski yöneticilerinin.

Kılıçdaroğlu’na oy attığına.

Kalıbımı basarım da.

İspatlayamam…

Ya da.

CHP kurultayında.

Sille yemiş bir çok ismin.

Oy sandığına girince…

Parti dışındaki.

Görünür muarızına oy atacağına…

Emin olmasam da…

Davranış biçimi olarak yöneleceğine.

Çok ama çok ihtimal veriyorum…

Deli sorular kafamda gidiyor geliyor…

Düşünüyorum.

Yedek kulübesindeki oyuncu.

Gole sevinir gibi yapar gerçi…

İçinde bir burukluk olduğunu.

Dışardan hissedersin…

Ama…

Kafasında ne olduğunu tam bilemezsin.

İşte o misal…

Siyasetin bu yönü…

İnsanın kendi yatak odası gibi.

Gizli.

Asla giremezsin.

Tahminlerim var gerçi de…

İspatlayamam ki…

31 Ocak 2024 Çarşamba

SİYASETİN ÇAKMA AKRABALARI…

 Ankara’nın karanlık…

Soluk siyaset kulislerinde…

İki kişinin yakınlığı…

Çakma aile ilişkileriyle tarif ediliyorsa…

Bilin ki kavga yakın…

İnönü-Ecevit mesela…

Baba oğul gibiyken…

Oğul babasını devirdi…

Demirel kızını…

Çiller’i yani…

Camdan atacaktı bir ara…

Çiller ile Akşener.

Aynı ailenin bireyiydi…

Evin kızıydı filan…

Ne oldu?

Akşener sonradan…

Bahçeli’nin de.

Kızı olmasa da.

Kız kardeşi gibi gösterilmemiş miydi?

Asena durumları…

Sonrasında partide başkaldırı…

Ardından parti kurup.

MHP’yi parçalama girişimleri…

Hadi Akşener’den devam edelim.

Kardeşi ilan ettiği İmamoğlu’nun…

Rabbi yesir gördüğü yüzünü.

Görmek bile istemiyor artık….

Daha evvele giderseniz…

Erdoğan-Akşener ilişkisinin kökenine filan….

Orada da benzerlikler bulursunuz…

İmamoğlu “babası” Kılıçdaroğlu’nu.

Kolları sıvayarak devirtmişti…

Özgür Özel’e yaptırmıştı bunu…

Sonra kendisinin de.

Özel İle kardeş olduğunu keşfetti! 

Kasketli kardeşlik fotosu verdiler…

Allah ikisini de korusun!

Akşener’den çok gittik farkındayım.

Ama onsuz olmuyor!

Ümit Dikbayır mesela…

Gerçek yeğeni mi?

Çakma mı bilmiyorum ama.

Ailenin oğluyken.

Kanlısı haline gelmesi uzun sürmedi.

Biraz geriye saralım…

Evin oğlu Hüsamettin Özkan’ın.

Anne Rahşan Ecevit tarafından.

Evlatlıktan reddine.

Parti kurmasına kadar gider iş…

Ya da…

Erdoğan’ın ifadesiyle.

“Kardeşi” Abdullah Gül…

Tek başına Cumhurbaşkanlığına taşıdığı Gül….

Az kalsın.

Kendi karşısına muhalefetin ortak adayı çıkıyordu.

Gerçek akrabalar farklı mı peki…?

Özal’ın dayı oğlu Hüsnü Doğan mesela…

Semra Özal tarafından istenmemiş miydi neydi?

Ya da….

Bakan yaptığı kardeşi Yusuf Özal….

Vekil yaptığı ağabeyi Korkut Özal…

Turgut beyle iyi…

Yenge Semra ile kavgalıydılar sanki…

Veya...

Erdoğan ile damadı Berat Albayrak…

Berat beyin…

İstifa ya da…

Ayrılık sürecinde…

Sıkıntı yaşanmadı desek.

Hata olmaz mı?

Dahası…

Özal döneminde.

Semra hanımın.

İstanbul il başkanı olması sonrası yaşananlar…

Türkeş sonrası MHP’nin.

Tuğrul Türkeş’e teslim edilmemesi…

Örnekler çok iç açıcı değil farkındayım…

Siyaseti tarif ederken.

Akrabalık ilişkilerinin kullanılmasını…

Hep menfi yönleriyle anlatıyorum da…

Çakma akrabalık da olsa…

Bu tür benzetmelerin…

Siyasete hiç mi olumlu yansıması yok…

Olmaz mı?

Kasım’a kadar İsmet abi…

Seçime kadar Hikmet abi formülleri mesela…

Onlar bütün partinin abileriydi ya…

O yüzden.

Pek bir kötü etkisini görmemiştik…

Bir ara.

Bayağı dillendirilmişti…

Hikmet abi formülü tuttu.

Zaten emaneti kısa sürede teslim etti…

İsmet abi ise…

Formülüyle yaşadı.

Hayata geçtiğini göremedi!

Çiller ne babası Demirel’i…

Ne de abisi İsmet Sezgin’i dinlemişti!

Geçen seneki CHP’de de…

Seçime kadar Murat Karayalçın abi formülü konuşulmuştu…

Olmamıştı ama…

Siyaseti anlatma şeklimizi…

Aile ilişkileriyle.

Ne kadar yoğurduğumuzu.

Bir kez daha gösterdi bize…

Bu garip tarif şeklimizin.

Dünya siyasetinde örnekleri var mı?

Hiç duymadım.

Sanmıyorum…

Bizde niye böyle?

Birincisi...

Sorunları gizlemek için.

Kamuflaj akrabalık ilişkileri uyduruyor… 

Ona sığınıyor…

“Bakın sorun yokmuş” diye.

Kendimizi kandırıyoruz bazen…

İkincisi ve daha önemlisi…

Genlerimiz hala Osmanlı’ya ait…

Hani tahta geçince….

Kardeşimize nasıl baktığımızla da ilgili…

Bilmem anlatabildim mi…?