20 Aralık 2023 Çarşamba

ETTİK BULDUK…


1999 yılıydı…

Kameraman Yıldıray Çınar’la.

Tahran’da.

Sokakta çekim yaparken.

Kolumuza yapışan devrim polisi…

Bizi alıp karakola götürdüğünde.

Orada peşimize takılan.

Aslında ajan olup.

Gerçekte….

Bize yardımı da dokunan genç çocuğun.

Tercümanlığı ve aracılığıyla.

Kasetleri teslim ederek…

Karakoldan kurtulup.

İrşad Bakanlığı’na gidip.

Bize sokak çekimi için özel izin aldırmasıyla.

Rahatlar gibi olmuş…

Yine çekimlere başlamıştık…

Ama.

Buna rağmen.

Parkları.

Kamu binalarını çekmemizin yasak olduğunu.

Yine sıkıntılı tecrübelerle.

Bir kez daha…

Gözaltına alındığımızda anlamıştık…

İran’dan….

Türkiye’ye dönüş uçağında.

Derin bir oh çekip…

“Ne mutlu ki biz böyle değiliz” diyerek.

Ülkemizde her yeri çekebiliyoruz diye…

Şükretmemiz…

Unutulmazdı...

Ama…

Yıllar yılları kovaladı.

Şimdilerde. 

Muhabir ve kameraman arkadaşlarımızla konuşuyoruz.

Anlıyoruz ki…

Artık Kızılay meydanında da.

Bazı zorluklar var…

Çekim yaparken.

Birileri gelip. 

Kolunuza yapışıp.

Neler konuştuğunuzu sorabiliyor.…

Yazdıklarımı…

Sakın günlük siyasete bağlamayın…

İlgisi yok…

Zira…

Yeni yasakların.

Gerekçeleri…

O dönem İran’da yaşadıklarımız gibi değil…

Tam tersi…

Yeni yasaklar…

Tam da…

Batı tarzı kaygılar…

Özgürlük gerekçeli yasaklar…

Mesela... 

Artık farkında mısınız?

Genel çekimlerde.

İnsanların yüzünü bile gösteremiyorsun.

Kişilik hakları diyorlar…

Mahremiyet de…

Ne dersen de…

Mesele İran olmak gibi değil…

Korunan.

Gereksiz.

Ve seni esir eden.

Mahremiyet takıntın…

Daha geriye gidelim mesela….

1998 yılında…

Washington’da.

Ritz otelinin önünde.

Dönemin Genelkurmay Başkanı ile.

Kendisi kabul etmesine rağmen.

Soru-cevap yapmamız engellenmişti…

Engelleyen otel güvenliği…

Diğer müşterilerin yüzünün görünme riskinden söz etmişti…

O gün hiç bir şey anlamamıştık…

Şimdi…

Artık anlıyoruz.

Çünkü biz de…

O noktaya doğru gidiyoruz.

Tamam.

İnsanlar taciz edilmesin de…

Ya abarttığımız kişisel alanlar…

Garip hassasiyetler.

Bizi büsbütün mahkum ediyorsa…

O zaman ne olacak?

Şurasını anlarım…

Muhabirliğimin ilk zamanındaki gibi.

Kamerayla.

Önüme gelen yere dalmayayım.

Gizli kamerayla…

İnsanları tuzağa düşürmeyelim…

Ya da.

Sahanın içine girilip.

Maç sürerken.

Yerde yatan futbolcuyla röportaj da yapılmasın.

Onu da anlarım…

Ama…

Biz kendi mesleğimizi.

Ve daha da önemlisi…

Hayatımızı…

Özgürlüğe.

Ve mahremiyete müdahale gibi.

Sihirli ifadelerle.

Nasıl da çekilmez hale getirdik?

Hiç burasını düşündünüz mü?

Meclis’te grup toplantıları öncesi…

Salon içinde…

Elimizde mikrofonla…

Yaptığımız röportajları yasaklamalarına.

Neden izin verdik?

Sadece cep telefonu demeçlerine.

Neden mahkum olduk?

Arkadaşlarımızın rahat çalışmasını gözetip.

Kendi ayağımıza…

Nasıl da sıktık...

Eskiden.

Sorgusuz sualsiz…

Bakanlık binalarını…

Parti genel merkezi binalarını.

Sırf arşiv için çekebilirken…

Şimdi.

Muhalefet partisinin güvenliğini bile aşamıyorsun… 

Bunlara ihtiyaç duyacak…

Neler yaptık neler…

Şüphesiz...

Teknoloji ilerledi…

Mahremiyet kaygısı arttı…

Hayat zorlaştı…

Gizli reklam yapılacak diye…

Sokağın yarısını buzladık…

Ödül törenlerinin yarısını çöpe attık…

AVM’lere aranmadan değil.

Didik didik edilerek girmeye başladık…

Farkında mısın…?

Eski filmleri bile.

Doğru dürüst seyrettirmiyorlar sana.

Sadece küfürlerin.

Ya da galiz ifadelerin kesilmesinden değil…

Bugüne atıf yaptıracak.

Siyasi yorum yaptıracak…

Acayip hassasiyetler yüzünden…

Kemal Sunal’ın…

İçişleri Bakanının yeğeni sanıldığı filmdeki…

Makaslara bakın anlarsınız…

Kısacası…

Burnundan kıl aldırmayan.

Katı özgürlük.

Ve mahremiyet anlayışımız.

Bırakın daha özgür olmayı.

Hepimizi büsbütün mahkum etti…

Rehin aldı…

Yani...

Ettik…

Bulduk... 

11 Aralık 2023 Pazartesi

KEKREMSİ…


Çok şeyin var.

Tadın yok.

Eski bir filmi izlerken.

Çayını yudumlamaktan.

O eski hazzı alamıyorsun….

Çocukken.

Loş ışıklı evlerde.

Büyüklerinin yaptığı.

Sımsıcak gece sohbetlerini…

Bulamıyorsun.

Dahası...

O kaymaklı tatlı…

Artık sadece…

Yedikten sonraki…

Pişmanlık haline geldi.

Zaten.

Asıl aradığın…

Çoktan gömdüğün.

Çocukluğun...

Hayatının katili olan…

Telefonunsa.

Hep elinde…

Her şeye. 

Herkese…

Anında ulaştığını sanıyor.

Acele etmeyi de 

Pek seviyorsun…

Selektör yapmaya.

Korna çalmaya.

Daha evin garajında başlıyor.

Asansöre zorla girmeye…

İnsanların üzerine yürümeye.

Kendinde hak görüyorsun…

Uzun uzun düşünmeye.

Katlanamıyorsun.

Eskisi gibi çift göz değil…

Yayla gibi geniş evlerde.

Keyif arıyor.

Bulamıyorsun...

Kitap okumayı zaten bıraktın…

Artık...

Dizileri bile sardırıyor.

İstemediğin sahneleri.

İzlemeden çöpe atıyorsun!

Buna karşılık.

Keyfin eksik…

Çocukluğundan getirebildiğin.

Sadece….

Keçiboynuzunun tadı…

Hayatın.

Artık kekremsi…