20 Mayıs 2024 Pazartesi

İRAN İÇ POLİTİĞİNİ ANLAMAK…


Reisi'nin ölümünün ardından.

İran politikasını ve yaşananları çok yakından bilen...

Bazı kaynaklarımla konuştum...

Helikopter kazasının gerçekte suikast olup olmadığını anlamak zor ama...

İnanın İran politikasının komplike yapısını anlamak.

En az bunu çözmek kadar zor...

Ama sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim...

İran'ın yeni bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilmesi.

Temel politikaları değiştirmeyecek...

Çünkü bütün ipler.

Yine dini lider Hamaney'de olacak...

Şimdi biraz İran iç politik dengelerine bakalım...

Başlıyoruz...


GEÇİCİ CUMHURBAŞKANI VE DIŞİŞLERİ BAKANI

İran'ın yeni Cumhurbaşkanını seçmesi için 50 günlük süreç var...

Muhbir geçici cumhurbaşkanı olacak...

Cumhurbaşkanı yardımcısıydı zaten.

Dışişleri bakanı ise...

Nükleer Başmüzakereci Bagheri olacak...

Her ikisi de...

Hamaney'e yakın.

Sert çizgileriyle biliniyor.

Yani Ruhani'nin cumhurbaşkanı iken imzaladığı.

Nükleer anlaşmaya karşılar...

Zaten Bagheri'nin başmüzakereci olarak sert tutum takınmasının.

Müzakereleri sekteye uğrattığı da biliniyordu...


İRAN'DA SEÇİM KAMUOYUNUN EĞİLİMİNİ YANSITIR MI?

Net ifade ile...

Hayır yansıtmaz.

Çünkü bu ülkede seçimlere...

Sadece izin verilenler katılıyor.

Bizde darbe sonrası yapılan 1983 seçimleri gibi...

İzin verilenler deyince...

Bir de izin veren olması gerekir değil mi?

İşte o kişi Dini lider Hamaney....

Biraz daha ayrıntılandıralım...

İran'da Cumhurbaşkanı ya da meclis başkanlığına aday olunacaksa...

Kimin aday olacağına Muhafızlar Konseyi karar veriyor...

Bu konsey.

Altı din adamı ve altı hukukçudan oluşuyor.

Din adamlarını Hamaney belirliyor.

Hukukçuları ise yargı erki başkanı...

Peki yargı erki başkanını kim belirliyor?

Tabi ki Hamaney...

Son tahlilde.

Yani Hamaney'in istemediği biri cumhurbaşkanı olamıyor...

Buna rağmen Hamaney'in geçmişe dönük pişmanlıkları var mı?

Olmaz mı?

Olmasaydı, 2021 seçimlerinde Ruhani'yi engeller miydi?

Biliyorsunuz...

Onu aday yaptırmadı...

Sadece Ruhani mi?

Tabi ki hayır...

Cumhurbaşkanı danışmanı ve meclis başkanının adaylığına bile izin vermedi!

Peki bunu yaparken kriteri neydi...

Yeterince muhafazakar davranmadıklarını düşünüyordu...

"Pragmatik, başına buyruk ya da Reformist" olmak...

Bazen "ılımlı" olarak tanımlanmak...

Hamaney için iyi bir şey değil...

Doğrudan baltayı indiriyor.

İşi bitiriyor...

Zaten şu an İran'da konuşulan.

Politika sahnesinde herkesin "sert muhafazakar" olduğu...

Ilımlı muhafazakarların bile veto edileceği...


BUNA RAĞMEN ILIMLI BİR ADAY GELEBİLİR Mİ?

Bütün bu senaryolara rağmen...

Geçmişte de gördüğümüz.

Hatemi gibi...

Ilımlı ve reformist bir aday gelebilir mi?

Çok tahmin edilmemekle birlikte...

İran'ın son dönemde baskı altında olması...

İçerde toplumsal bir ikilik yaşaması...

Kendilerine yine yakın.

Ama görünüşte biraz ılımlı birini.

Cumhurbaşkanı adayı olarak belirleme durumunu getirebilir.

Ama yine de.

Kontrol edilebilecek birisi olmalı bu kişi...

Tekrarlamak gerekirse...

İran'ın zaten tüm siyaseti.

Dış politikası.

Hamaney tarafından tespit ediliyor...

Cumhurbaşkanının kimliği.

Sembolik olmanın ötesine çok geçemiyor...


PEKİ YA REİSİ...

Ölen Cumhurbaşkanının arkasından konuşmak hoş olmasa da...

Reisi'nin de Ruhani'nin de...

En azından başlangıç aşamasında.

Tamamen Hamaney'in güdümünde olduğunu bilmek gerekiyor...

Ruhani'nin suçu...

Biraz iç kamuoyuna sevimli gelmeye çalışmak.

Ve nükleer müzakerelerde olumlu rol oynamaya girişmekti...

Hatemi de böyleydi...

O yüzden istenmedi....

Pragmatist ve ılımlı olunmayacak yani.

Nokta...

Reisi biraz düşük profilli olarak görülüyordu...

Ama Hamaney'e çok bağlıydı...


PEKİ YA SUİKAST İHTİMALİ...

Başta yazmadım.

Zaten herkes konuşuyor yazıyor çiziyor...

Reisi suikaste mi uğradı diye...

Bu konuda farklı görüşler var İran'da...

Bir kısmı şöyle düşünüyor...

"Neden öldürsünler ki, zaten düşük profilli bir adamdı"

Ama bu görüş her kesimce benimsenmiyor...

Birincisi...

Hamaney'in ilk açıklaması enteresandı...

Yani kaza ihtimalini satın alıp.

Terör ihtimalini elimine eder gibi...

"Devlet işleri aksamayacak" dedi...

Niye dedi bilinmez...

İsrail ve ABD şüpheli mi?

Elbette...

Olağan şüpheliler...

Ama kolay ihtimalden değil...

Diğerlerinden de gitmeli...

İçerden kaynaklı bir suikast olabilir mi?

Olabilirmiş...

Çünkü Reisi'nin...

Hamaney'in yerine ilerde dini lider olması konuşuluyormuş...

Yaşı da gençti zira...

62 yaşındaki Reisi, 85 yaşındaki Hamaney'in halefi olabilirdi...

Çünkü...

Tabir onların.

Uslu bir lidermiş Reisi.

Söz dinliyormuş...

Düşük profilli olsa da...

İpleri böyle elinde tutması uygun görülmüş olabilir...

Dolayısıyla.

Onu içerden bir suikastle ortadan kaldırmış olabiller mi?

Yabana atılmamalı....


HAMANEY'İN KIRMIZI ÇİZGİSİ İSLAM CUMHURİYETİ...

Dini lider Hamaney 1989'dan bu yana...

35 yıldır iş başında...

Humeyni ve Hamaney dışında da.

Başka dini lider olmadı zaten...

Doğal olarak da.

İslam Cumhuriyetine belki de en bağlı isim...

Dünyada hiç bir kral ya da cumhurbaşkanında olmayan yetkilere sahip birisi Hamaney...

Hamaney için...

İslam cumhuriyetinin devamı...

Ve devrim muhafızlarının güçlü olması.

İki kırmızı çizgi... 

Reisi öldüğüne göre...

Hamaney'in kafasında.

Kendisinden sonraki dini liderin ismi vardır diye düşünülüyor...

Kimseyle paylaşılmamış...

Ama olduğuna eminler...

Bu arada merak edilen bir konu.

Bu kadar güçlü bir lider olan Hamaney'in sağlık durumu...

Yaşı 85...

Yıllar önce prostat ameliyatı olmuş...

Kanser olduğu da söylenmişti ama görünür durumu çok iyi...

Kırk beş dakika hızlı hızlı yürüyerek, konuşarak, nutuk atıyor miting yapıyor..


HAMANEY ÇOK ZEKİ BİR SİYASETÇİ

Hamaney için rakipleri de taraftarları da şu konuda birleşiyorlar...

"İnanılmaz zeki bir siyasetçi"

Onun için en çok dile getirilen şey...

İnsanlara güç vermesi...

Yetki vermesi...

Cumhurbaşkanı olarak önünü açtıklarına bakın...

Hatemi, Ahmedinecad, Ruhani, Reisi...

Deniyor ki...

"Hamaney birine güç verir ama onu sınırlı verir"

Yani...

O güç belli bir yere kadar iş görür....

Onun verdiği güç ile ona karşı direnemezsin...

Bir de şöyle bir tarzı var...

Devrim muhafızlarına da...

Cumhurbaşkanına da...

Ayrı ayrı güç verip.

Bölüyor.

Karşı karşıya getiriyor...

Dolayısıyla.

Bölüyor ve yönetiyor...


DİNİ LİDERLİKTEN VAZGEÇİLİR Mİ?

Peşinen söyleyeyim...

Böyle bir şey mümkün görünmüyor...

Peki bu söylenti nereden çıktı.

Aslında söylenti değil de...

Şu anda hayatta olmayan.

Bir zamanların kudretli Cumhurbaşkanı Rafsancani söylemişti..

İran'da bir süre sonra dini liderliğin iptal edilmesini.

Bir konsey kurulmasını istemişti Rafsancani...

Bu sözlerinin onun başına iş açıp açmadığı bilinmez tabi de...

Bu açıklaması sonrası dışlandığı kesin...

Hamaney ve devrim muhafızları için istenmeyen kişi olmuştu Rafsancani...

Sonra reformistlere yaklaştı...

Ahmedinecad dönemi sokak protestocularını destekledi...

Sabıkası kabardı...

Dolayısıyla...

İnanılan şu...

Kim elindeki gücü bırakıp bir konseye devreder.

İran gibi bir ülkede üstelik...

Yani...

Hamaney yaşadıkça....

Gücü sonuna kadar elinde tutacağı düşünülüyor...

16 Mayıs 2024 Perşembe

28 ŞUBAT BİR DARBEYDİ ÇÜNKÜ…


Cumhurbaşkanı'nın 28 Şubat hükümlülerini affetmesi...

İnsani bir durum...

Yaşları ilerlemiş...

Yani anlaşılabilir....

Ama...

Geçmişte yaşananları...

Hele 28 Şubat'ın darbe olup olmadığını tartışmayı gerektirmiyor...

Çünkü...

Bizzat yaşadım...

Genç bir muhabirdim.

1995 senesinde.

Çalıştığım kurum adına.

Bolu'daki Komando Tugayı'na...

Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın programına gönderilmiştim...

İktidarda DYP-SHP hükümeti vardı...

Seçime bir iki ay kalmış...

Anketler Erbakan'ın Refah Partisi'ni (RP) favori gösterirken...

Askerler Erbakan'ın önünü kesmeye çalışıyorlardı...

Karadayı Bolu'da çok sert bir laiklik çıkışı yapmış...

"Atatürk Cumhuriyetini" gerekirse kanları pahasına koruyacakları vurgusunu...

Biraz da sesini yükselterek dile getirmişti...

Aslında muhtıraydı da...

O günlerde alışmış.

Kanıksamıştık...

Bu tehditlere rağmen...

RP birinci parti oldu...

Asker seçim gecesi...

Talimat gibi açıklama yayınladı... 

Kimse RP ile koalisyon yapmayacaktı.

Tam olarak böyle demeseler de.

Herkes anlamıştı...

Refah nafile bir koalisyon turu yaptı...

ANAP Lideri Yılmaz biraz cesur çıktı önce...

Tam ANAREFAH kuruluyordu ki...

Ramazan Bayramı arefesinde...

Geceyarısında gelen gizemli bir telefon.

Bazı ANAP'lıların...

Bildiklerim de dahil…

Tehdit edilmesiyle.

Yılmaz'ın da aniden vazgeçmesiyle...

ANAREFAH koalisyonu yattı...

Erbakan da şaşırmıştı...

Çünkü bakanlıklar bile pay edilmişti aslında...

Devam edelim...

Düşman kardeşler...

Çiller ve Yılmaz.

ANAREFAH'ı kurdular...

Sayıları da yetmeden.

Dışardan DSP'nin desteğiyle...

Askerin zoruyla ve tehdidiyle de kurulsa...

Yürümezdi...

Yürümedi de...

İki ay zorla süren koalisyon bitince....

Askerin baskısına da...

Daha önceki demeçlerine de aldırmayan Çiller'in DYP'si...

Erbakan ile masaya oturdu bu kez...

REFAHYOL hükümetini kurdu...

Dönüşümlü başbakanlık uygulayacaklardı...

İki yıl Erbakan başbakan olacak.

İki yıl da Çiller olacaktı...

Güvenoyu alındı.

İşbaşı yapıldı...

Sonra neler mi yaşandı?

Bir general çıktı...

Başbakan Erbakan'a "pezevenk" dedi...

Bir şey olmadı tabi...

Başka bir general çıktı...

Bir ilçenin göbeğinde bir yeri gasp ederek.

Belediye başkanına meydan okuyarak oraya Atatürk heykeli diktirdi...

Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir....

Başbakanlığın merdivenlerinden bağıra çağıra çıkarak...

"Bizim terörle mücadele kaynağımızı kestiler" diye....

Hesap sorarak.

Hışımla içeri girdiğinde...

Ben de bir muhabir olarak oradaydım....

Sonra öğrendik ki...

Ne kesilen bir kaynak var...

Ne başka bir şey....

Ötesi...

Sincan'daki Kudüs gecesi sonrası...

İran Büyükelçisi "persona non grata" ilan edildi.

Sonrası malumdu zaten...

Sınır dışı....

Bunu yapan hükümet olsa neyse...

Asker bunu yaptıysa...

Adı nedir bunun?

Erbakan'ın Libya gezisinin itibarsızlaştırılması...

D-8 gibi bir projenin yerin dibine sokulması.

Bunun için medyadaki etki ajanlarının kullanılması...

Bunlar yaşanmadı mı?

O dönemin tanıkları söylesin...

Yaşanmadı desinler...

Genelkurmay’da gazetecilerin de.

Hakimlerin de.

Profesörlerin de.

Hazırolda aldıkları brifingler…

Olmadı mı yani?

Neyse...

Devam edelim...

28 Şubat bildirisini biliyorsunuz...

Çok üzerinde durmayalım...

Neymiş...

Erbakan da imzalamış...

Dolayısıyla "böyle darbe olmaz"mış...

"Zorla mı imzaladı? filan diyen de var...

Kafasına silah dayanmadı evet ama...

Oradaki atmosferi...

Ülkenin düşeceği durumu mu düşündü acaba?

Bilmiyorum ama...

Ben Erbakan olsam sanırım imzalamazdım...

Yani...

Geçtiğimiz günlerde o dönemim bakanı Namık Kemal Zeybek'in iddiası saçmaydı bence...

"28 Şubat darbe falan değildi" demişti...

Tıpkı Kenan Evren'in...

"Beni darbeyle yargılayamazsınız, çünkü düzeni, anayasayı değiştirdim" demesi gibi...

Kenan Evren'i anlarım da...

Sırf dönemin bürokratik elitindeki dinozorların hatıralarını korumak için...

Bunu bir sivilin söylemesi çok acı....

Geçtim...

28 Şubat sonrasında...

Çiller bir şeyler sezip....

Erbakan ile görüşüp.

"İkinci yılı beklemeden, devir teslim yapalım, ben başbakan olayım" deyince...

Erbakan da kabul edince....

Bunu sağlamak için istifa edip....

Meclis'teki çoğunluk tablosunu imzalarıyla birlikte...

Cumhurbaşkanı Demirel'e teslim edince...

Cumhurbaşkanı'nın ne yapması beklenirdi?

Doğal olarak iki numaralı partinin liderine...

Çiller'e hükümet kurması için.

Görevi vermesi...

Ama o öyle yapmadı...

Üçüncü partinin lideri Yılmaz'a hükümet kurma görevini verdi...

Çünkü....

Bence....

En başında....

Askerin DYP'li yirmi milletvekilinin tehdit ettiğini....

Onları Refahlı koalisyonu devirmeye ikna ettiğini.

Biliyordu...

Nitekim öyle oldu...

Buna rağmen....

Meclis'te....

Sadece yedi milletvekiliyle.

Demokratik çoğunluğun.

Refahyol'un arkasında saf tutan...

BBP'nin lideri Muhsin Yazıcıoğlu da çiziği yemişti...

Belki müesses nizamdan...

Belki de batının müesses nizamından...

Sonra da...

Onun maşalarından birinin suikastine kurban gidecekti...

Hatırlatayım....

DYP'den...

Bir gecede...

Hadi tehdit demeyim de...

Telkinle istifa eden 20 vekile....

DTP diye bir parti kurduruldu...

Önce grup oldular...

Sonra ANAP-DSP hükümetine üçüncü parti olarak monte edildiler....

İlk seçimde de binde birlik oy alabildiler...

Ama işlevleri tamamlanmıştı....

Şimdi soranlarınız olabilir....

Bunlar yeterli...

Ama yok...

Ben ötesini söyleyeyim...

28 Şubat postmodern darbesi ile...

Siyonist dünya arasında bir işbirliği....

Bir ilişki var mıydı diye?

Bunun belki ucunu yakalayabilirdim ama...

Maalesef olmadı...

1997 yılının Ağustos ayında sanırım...

Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in...

İsrail'e yapacağı ziyareti takip etmek için...

Kameramanımla birlikte...

Hazırlıklarımızı yaptık...

Vizelerimizi aldık...

Uçak bileti de tamam...

O da ne...

Çalıştığım kurumun üst yöneticisini.

Karargah'tan biri aradı...

"Gitmesinler" dedi...

Gitmedik...

Tel Aviv'de ne oldu?

Bilmiyoruz...

Sonradan....

REFAHYOL'un devrilmesinin ardından....

1998 yılının Temmuz ayında...

Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın....

ABD ziyaretini takip etmiş...

Pentagon'a girmiş...

ABD hükümetinin paşaya taktığı şeref madalyası törenini izlemiştim...

Sahi...

Sonradan postmodern darbeninin sanığı olacak bu figür...

Neden almıştı bu ödülü...?

Daha çok şey yazarım da...

Uzatmaya gerek yok.

Sadece bir soru...

Sizce de darbe miydi 28 Şubat?





***Fotoğraf 1998 yılının Temmuz ayında Washington’da çekildi… Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya şeref nişanı töreni sonrası, bizlere dağıtılmıştı…

9 Mart 2024 Cumartesi

Geçmişin güzel tabuları-1-

 Yeniler bilmez de.

Bizim tartışılmaz doğrularımız vardı eskiden…

İki kere iki gibi…

Karşı çıkmayı düşünmezdik bile…

Şöyle otuz kırk yıl önceye gidince…

Mesela…

Fiat Bis arabalar vardı ya…

Recep İvedik’in kullandığı…

 İşte o arabaların.

Sulusu iyi havalısı kötüydü.

Tartışmasız doğruydu bu…

Bis almak için gazete ilanlarına bakanlara.

“Suluysa al” denirdi…

Bu örnek yeni bile oldu aslında.

Daha eskiye.

1970’lerin sonuna gidelim…

Ford’un birbirine tıpa tıp benzeyen iki arabası vardı.

Biri Granada diğeri Consul diye geçerdi.

Aslında birbirinin tıpatıp aynıydı.

İlki Alman diğeri Fransız yapımıydı.

Ama…

Granada iyi Consul kötüydü…

Tartışılmaz bir gerçekti.

Birinin diğerinden neden iyi olduğunu bilemezdim de…

“Alman malı”na korkunç saygı duyulduğu bir dönemdi…

Zamanın ruhundan.

Çıkarım yapmak mümkündü…

Sahi ne oldu o arabalara?

Devam edelim…

Taunus alacaklara…

“1300 motor alma yokuşta çekmez” derlerdi…

20M makaslı Ford tartışmasız sağlamdı…

Volvo gibi.

O zamanlarda…

Seksenlerin başında yani…

“Benzinli iyi dizel kötüydü”

Dizel alanlara.

“Kamyon gibi ses mi dinleyeceksin” denirdi…

Otomatik vites tavsiye edilmezdi.

“Bozulursa tamiri pahalı” denirdi…

Tempra ilk çıktığında.

Arabanın çok şık görünen…

Gayet devrimci de bir izlenim veren…

Elektronik kadranı için de…

Öyle denmişti…

Adı üstünde elektronikti…

“Bozulursa bizimkiler yapamaz” denirdi.

Japon arabası alanlara…

“Parçası gelmez” denirdi…

Titreyen vitesli Şahin arabaları…

Gövdesi saman olduğu öne sürülen.

Aslında hafif bir malzeme olan.

Fiberglastan yapılan.

Anadol arabaların.

Kaza sonrası dağılması.

Ve dağılan parçaların.

Eşekler tarafından yenildiği rivayeti…

Şimdilikiler bilmez de.

Biz çocukken.

“Anadol saman mı değil mi?”diye tartışırdık…

Aslında.

Bugünkü “konformizm” anlayışının.

O zamanlar “külfet” olarak algılandığının bir göstergesi de…

Zamanın doğrularında…

Şimdilerde sunroof deniyor ya mesela…

O zamanki adı “açılır tavan”dı.

Çok az arabada vardı…

Öyle otomatik değil…

Elinizle açardınız.

Mesela 190 Mercedes arabalarda…

Böyle döndüre döndüre tavanı aralayan bir mekanizma vardı.

Demem o ki.

Seksenli yıllarda.

Açılır tavanlı arabalar da bir tabuydu…

“Aman aman uzak dur” denirdi…

Gerekçe olarak.

Bozulma ihtimali anlatılırdı.

Hatta bir Almancı arkadaşı.

Babama sıkı sıkı salık vermiş…

“Açılır tavan su sızdırır”

“Orası paslanır” demişti…

Genel kabul görmüş bir doğruydu…

Renault’un 12 serisi arabalarının.

Kaloriferleri zayıftı…

Ya kaloriferi kuvvetli Ford alacaktın.

Yoksa hem donar.

Hem de kışın.

Dirseğinle camı silmek zorunda kalırdın.

Kazara bu arabayı almışsan.

İstikametini Çorum’a çevirmek zorundaydın.

Çorum malı kaloriferler vardı.

Renault’lar için.

Sonradan taktırırdın…

Ya öyle işte…

Zamanın ruhu mu dersiniz.

Gerçekleri mi?

Yoksa tabuları mı?

Orasını bilmem de.

Bunları hatırlamak.

Günümüzle karşılaştırmak güzel…

Bugün sadece arabalarla yetindim.

Geçmişin tabularını yazmayı sürdüreceğim…

Yine o yıllarda…

Levent Kırca’nın…

Olacak O Kadar TV ana haberi nasıl bitiyordu?

Onun gibi bitireyim…

“Bekleyin bizi anacığım”…