BAYKAL'IN ANLAMLI SUSKUNLUĞU...
Cumhurbaşkanlığı seçimine çeyrek kala...
Artık muhalefet bile sonucu kabul etmiş gibi.
Asıl tartışılan.
CHP seçim sonrası ne yapacak?
İhsanoğlu karşıtları olası bir yenilgide "Kurultay" baskısı yapacaklar mı?
Doğrudan söyleyeyim...
Yapacaklar...
CHP'de İhsanoğlu'na imza vermeyen 21 vekil köşelerine çekildi.
Bazısı propaganda çalışmalarına katılmak yerine kamp yapıyor.
Bunlardan birisi Eski Genel Başkan Deniz Baykal.
Baykal bir süredir Bodrum'da tatilde.
Kendisine telefon açtım.
"Kılıçdaroğlu" dedim.
"İhsanoğlu" dedim.
"Kurultay" dedim...
Büyük ustalıkla geçiştirdi.
"Herhalde bu sorularına cevap beklemiyorsun Ercan" dedi.
"Neden Ankara'da ya da meydanlarda değilsiniz? diye sordum.
Baykal güldü.
"Yaşayalım görelim. Bu kadar konuşmadım dört gün kala mı konuşacağım? Hadi sen de tatile çık seçim sonrası. Gözlerinden öperim Ercancım" dedi.
Baykal tatilde.
Ama bilenler bilir.
Onun şifresini çözmek gerekir.
CHP eski lideriyle birlikte Bodrum'da tatil yapan CHP Eski Pm Üyesi Korkmaz Karaca'yı aradım.
Karaca, "Susmak bazen daha iyidir. Deniz beyi Cumartesi öncesi konuşturamazsınız. Bodrum'dan bir dönsün. Zaten İhsanoğlu'na imza vermeyerek tavrını ortaya koymuş. Sonra da ne yapacağını görürsünüz" dedi.
Bu arada.
Baykal ve Karaca haftasonu Bodrum'da gazeteci Mehmet Barlas'ın yazlığındaydı.
Barlas'ın gazeteci eşi Canan Barlas'ın doğum günü partisine katıldılar.
Barlasların hükümete yakın gazeteciler olduğunu söylemeye gerek yok.
Beraber Muazzez Abacı'nın mini konserini dinlediler.
Bu da önemli bir ayrıntı.
Gelelim hissiyatıma...
Deniz Baykal seçimi ilk turda Tayyip Erdoğan'ın kazanması durumunda.
Acil kurultay çağrısı yapacak.
21'ler cephesini genişletmeye çalışacak.
CHP'nin Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinin nelere mal olduğunu anlatacak.
Baykal ve yakın çevresi için kritik tarih 11 Ağustos.
Bekleyelim.
6 Ağustos 2014 Çarşamba
12 Temmuz 2014 Cumartesi
Maradona-Messi
KADERİN AĞLARI...
Maradona ve Messi...
Arjantin ve dünya futbolunun iki devinin kariyerindeki benzerliğe bakar mısınız?
İkisi de ilk milli maçlarını Macaristan'a karşı oynadılar...
Maradona yıldızı parladığı 1978'de dünya kupası kadrosunda yoktu.
Teknik Direktör Menotti yerden yere vuruldu bu yüzden.
O zaman 18'indeydi Maradona...
Messi'nin hayat çizgisi de aynı...
2006 dünya kupası oynanırken 18'indeydi.
O dönemin teknik direktörü Pokerman da...
Tıpkı Menotti gibi çok riskli bir tercih yaptı...
Messi'yi kupaya götürmedi...
Maradona'nın da Messi'nin de ilk dünya kupaları hayal kırıklığıydı.
Maradona 1982'de, Messi 2010'da varlık gösteremedi.
Maradona bir gol attı 82 dünya kupasında.
Brezilya maçında sinirine yenildi.
Oyundan atıldı.
Çeyrek finalde elendi Arjantin.
Messi de 2010'da yokları oynadı.
Onlar da çeyrek finalde elendi...
Maradona 1986'da patladı...
Arjantin'i tek başına dünya şampiyonu yaptı adeta.
Messi'nin yılı da 2014 oldu.
Takımı finalde.
Messi'nin payı çok büyük..
Finali de kazanırlarsa...
Hele de Messi gol atarsa.
Maradona-Messi paralelliğine bir halka daha eklenecek.
Bir diğer ayrıntı...
Messi'li Arjantin dünya şampiyonu olursa.
Tıpkı Maradona'lı Arjantin gibi Almanya'yı yenerek bunu başaracak.
Görüyor musunuz hayatın cilvesini.
Arjantin'in 2 M'sinin hayatlarındaki ilginç paralelliği...
Maradona ve Messi...
Arjantin ve dünya futbolunun iki devinin kariyerindeki benzerliğe bakar mısınız?
İkisi de ilk milli maçlarını Macaristan'a karşı oynadılar...
Maradona yıldızı parladığı 1978'de dünya kupası kadrosunda yoktu.
Teknik Direktör Menotti yerden yere vuruldu bu yüzden.
O zaman 18'indeydi Maradona...
Messi'nin hayat çizgisi de aynı...
2006 dünya kupası oynanırken 18'indeydi.
O dönemin teknik direktörü Pokerman da...
Tıpkı Menotti gibi çok riskli bir tercih yaptı...
Messi'yi kupaya götürmedi...
Maradona'nın da Messi'nin de ilk dünya kupaları hayal kırıklığıydı.
Maradona 1982'de, Messi 2010'da varlık gösteremedi.
Maradona bir gol attı 82 dünya kupasında.
Brezilya maçında sinirine yenildi.
Oyundan atıldı.
Çeyrek finalde elendi Arjantin.
Messi de 2010'da yokları oynadı.
Onlar da çeyrek finalde elendi...
Maradona 1986'da patladı...
Arjantin'i tek başına dünya şampiyonu yaptı adeta.
Messi'nin yılı da 2014 oldu.
Takımı finalde.
Messi'nin payı çok büyük..
Finali de kazanırlarsa...
Hele de Messi gol atarsa.
Maradona-Messi paralelliğine bir halka daha eklenecek.
Bir diğer ayrıntı...
Messi'li Arjantin dünya şampiyonu olursa.
Tıpkı Maradona'lı Arjantin gibi Almanya'yı yenerek bunu başaracak.
Görüyor musunuz hayatın cilvesini.
Arjantin'in 2 M'sinin hayatlarındaki ilginç paralelliği...
3 Temmuz 2014 Perşembe
Prandelli ve aşkı
PRANDELLİ...
Futbol sadece futbol değil.
Bir hayat dersi.
Öyle güzel örnekler var ki.
Günümüzün sahte dostluk ve aşklarına yanıt niteliğinde.
Büyük bir futbol adamının özel hayatını anlatacağım.
Cesare Prandelli'nin...
18 yaşında yeni yetme bir futbolcuydu.
Her genç gibi aşık oldu...
15 yaşındaki Manuela'ya.
Bir süre sonra evlendiler. İki de çocukları dünyaya geldi.
Prandelli'nin kariyeri de müthiş ilerliyordu bir yandan.
Parma, Juventus ve Atalanta'da oynadı.
Futbolu bıraktı, genç bir teknik direktör olarak fırtınalar estirdi.
Ve çocukluk hayali gerçek oldu.
Prandelli 2005 yılında artık Roma Teknik Direktörü'ydü.
Ama gelin görün ki, çok sevdiği eşi o yıl kansere yakalandı.
Prandelli kariyerinin zirvesinde müthiş bir karar aldı.
Teknik direktörlüğü ve Roma'yı bir çırpıda bıraktı.
Tek amacı vardı artık.
Eşinin zor zamanında elini tutabilmek.
Onun yanıbaşında oldu iki yıl.
Bir saniye ayrılmadı.
26 Kasım 2007'ye kadar..
Manuela hayata gözlerini yumarken, Cesare de en zor anını yaşıyordu.
Prandelli bir efsane.
Sadece insan olarak değil.
Spor adamı olarak da...
En büyük aşkını kaybettikten sonra teknik direktörlüğe geri döndü.
İki yıllık aranın ardından bu kez kader onu İtalyan Milli Takımı'nın başına getirdi.
2012 Avrupa Şampiyonası'nda final oynattı takımını.
Üstün insani nitelikleriyle, Balotelli ve Motta gibi sorunlu oyuncuları kazandı.
Her zafer konuşmasının ardından gözleri doluyordu.
Keşke Manuela da bugünleri görseydi.
Aslında Prandelli müthiş bir insanlık dersi.
Yaşadığı hayatın büyüsüne kapılarak.
Uğruna öleceği insana sırtını dönenler.
Günün birinde büyük pişmanlık ve vicdan azabı duyacaklar.
İnsanlara güçlü zamanlarında biat edip.
Zor zamanlarında bir çırpıda yeni limanlar arayanlar...
Günün birinde daha kötü duruma düşecek.
Ama bu sefer.
İlahi lanet de onların peşini bırakmayacak.
Prandelli gibi Roma'yı bile yakanlarsa.
Efsane ve ulaşılamaz olacaklar...
Her zaman.
Her dönemde...
Futbol sadece futbol değil.
Bir hayat dersi.
Öyle güzel örnekler var ki.
Günümüzün sahte dostluk ve aşklarına yanıt niteliğinde.
Büyük bir futbol adamının özel hayatını anlatacağım.
Cesare Prandelli'nin...
18 yaşında yeni yetme bir futbolcuydu.
Her genç gibi aşık oldu...
15 yaşındaki Manuela'ya.
Bir süre sonra evlendiler. İki de çocukları dünyaya geldi.
Prandelli'nin kariyeri de müthiş ilerliyordu bir yandan.
Parma, Juventus ve Atalanta'da oynadı.
Futbolu bıraktı, genç bir teknik direktör olarak fırtınalar estirdi.
Ve çocukluk hayali gerçek oldu.
Prandelli 2005 yılında artık Roma Teknik Direktörü'ydü.
Ama gelin görün ki, çok sevdiği eşi o yıl kansere yakalandı.
Prandelli kariyerinin zirvesinde müthiş bir karar aldı.
Teknik direktörlüğü ve Roma'yı bir çırpıda bıraktı.
Tek amacı vardı artık.
Eşinin zor zamanında elini tutabilmek.
Onun yanıbaşında oldu iki yıl.
Bir saniye ayrılmadı.
26 Kasım 2007'ye kadar..
Manuela hayata gözlerini yumarken, Cesare de en zor anını yaşıyordu.
Prandelli bir efsane.
Sadece insan olarak değil.
Spor adamı olarak da...
En büyük aşkını kaybettikten sonra teknik direktörlüğe geri döndü.
İki yıllık aranın ardından bu kez kader onu İtalyan Milli Takımı'nın başına getirdi.
2012 Avrupa Şampiyonası'nda final oynattı takımını.
Üstün insani nitelikleriyle, Balotelli ve Motta gibi sorunlu oyuncuları kazandı.
Her zafer konuşmasının ardından gözleri doluyordu.
Keşke Manuela da bugünleri görseydi.
Aslında Prandelli müthiş bir insanlık dersi.
Yaşadığı hayatın büyüsüne kapılarak.
Uğruna öleceği insana sırtını dönenler.
Günün birinde büyük pişmanlık ve vicdan azabı duyacaklar.
İnsanlara güçlü zamanlarında biat edip.
Zor zamanlarında bir çırpıda yeni limanlar arayanlar...
Günün birinde daha kötü duruma düşecek.
Ama bu sefer.
İlahi lanet de onların peşini bırakmayacak.
Prandelli gibi Roma'yı bile yakanlarsa.
Efsane ve ulaşılamaz olacaklar...
Her zaman.
Her dönemde...
28 Haziran 2014 Cumartesi
O gözler
O GÖZLER...
Şilili Jara'nın gözleri.
Bütün Türkiye'nin gözleri gibi nemliydi.
Brezilya maçındaki son penaltıyı kaçırınca yığıldı kaldı.
Onun omzundaki ağırlığı herkes hissetti.
Bir tarafta evsahibi ve mutlak favori Brezilya.
Diğer tarafta evsahibine 120 dakika direnen Şili.
O son penaltı öncesi Türkiye'nin kalbi de ilk kez Şili için attı.
Çünkü Şili'de kendini buldu bu insanlar.
Genetik kodlarının bu kadar benzediği bir ülke.
Kaderleri yakın.
1970'lerdeki yağ ve gaz kuyrukları.
Iki ülkede de vardı.
ABD ve işbirlikçi sermaye...
Türkiye'de 80 darbesini tezgahladı.
Şili'de de Allende'ye dönük darbeyi.
General Pinochet ve General Evren..
İki ülkenin ortak kaderleriydi.
Allende isimli filmi herkes izlemeli.
Darbe dönemi Şili basını ve Türk basınının nasıl yönlendirildiğini.
Nasıl gizlice finanse edildiğini.
Her iki ülkeyle de...
Sam amcanın çocukları tarafından nasıl oynandığını..
Belki de en çok bu yüzden.
120. Dakikada direkten dönen top...
Ve Jara'nın kaçan penaltısı.
Şilililer kadar bizleri de yaraladı.
Çoğumuz bilmiyoruz ama.
Genetiğimizin kulağımıza fısıldadığı...
Kader ortağımızın trajedisi.
Bizi de yaraladı...
Şilili Jara'nın gözleri.
Bütün Türkiye'nin gözleri gibi nemliydi.
Brezilya maçındaki son penaltıyı kaçırınca yığıldı kaldı.
Onun omzundaki ağırlığı herkes hissetti.
Bir tarafta evsahibi ve mutlak favori Brezilya.
Diğer tarafta evsahibine 120 dakika direnen Şili.
O son penaltı öncesi Türkiye'nin kalbi de ilk kez Şili için attı.
Çünkü Şili'de kendini buldu bu insanlar.
Genetik kodlarının bu kadar benzediği bir ülke.
Kaderleri yakın.
1970'lerdeki yağ ve gaz kuyrukları.
Iki ülkede de vardı.
ABD ve işbirlikçi sermaye...
Türkiye'de 80 darbesini tezgahladı.
Şili'de de Allende'ye dönük darbeyi.
General Pinochet ve General Evren..
İki ülkenin ortak kaderleriydi.
Allende isimli filmi herkes izlemeli.
Darbe dönemi Şili basını ve Türk basınının nasıl yönlendirildiğini.
Nasıl gizlice finanse edildiğini.
Her iki ülkeyle de...
Sam amcanın çocukları tarafından nasıl oynandığını..
Belki de en çok bu yüzden.
120. Dakikada direkten dönen top...
Ve Jara'nın kaçan penaltısı.
Şilililer kadar bizleri de yaraladı.
Çoğumuz bilmiyoruz ama.
Genetiğimizin kulağımıza fısıldadığı...
Kader ortağımızın trajedisi.
Bizi de yaraladı...
23 Haziran 2014 Pazartesi
O ADAMA SARILMAK İSTEDİM
O ADAMA SARILASIM GELDİ...
İsmi Mehmet Üçpınarlar.
Eski Çevre Bakan Hamdi Üçpınarlar'ın oğlu.
Hürriyet Gazetesi'nden Umut Erdem'in haberine göre bakan oğlu işportacılık yapıyor.
Aylık geliri 2000 lira civarında.
Sabah beşte işbaşı yapıyor.
Amaç pazardan yer kapmak.
Bakan emeklisi baba da bu durumu bırakın sorun etmek, oğluyla gurur duyuyor.
İşte bu bir aile terbiyesidir.
Toplumda oluşan siyasetçi ve bakan imajını kıran.
Harika bir örnektir.
Şimdi işin bir başka yönünü hatırlatalım.
Üçpınarlar aktif siyasetteyken onunla ilgili bir kaset piyasaya sürülmüştü.
O dönem bu kadar RTÜK denetimi de olmadığı için.
Televizyonlar bile hafif buzlayarak bu pornografik görüntüyü yayınladı.
Tüm içeriğiyle.
O bir bakandı.
Ve alaşağı edildi.
Üçpınarlar'ın eşine sadakatisizliği bizce de doğru değil.
Ama ona kimse "Birşey çaldı" demedi.
Kimseye iltimas yaptığı ortaya çıkmadı.
Hatta dahası var.
Ne milletvekili lojmanında oturdu.
Ne de koruma bulundurdu.
Sadece çapkınlık yaptı.
Ve oyun dışı kaldı.
Ama görüyoruz ki.
Karısını aldatmak gibi büyük bir hatanın yanında.
Harika bir evlat yetiştirerek büyük de bir iş yapmış.
Yakın tarihteki Deniz Baykal örneğini de gözünüze getirin.
Baykal akçeli işler mi yaptı?
Yıllardır siyasette.
Bir parasal rezaleti çıktı mı?
Hayır...
İğrenç bir komploya maruz kaldı.
Tıpkı Üçpınarlar gibi.
İşte bu yüzden.
Sizi bilmem ama.
Ben oğul Üçpınarlar'a sarılmak istedim.
Onun gibi helal lokmaya düşkün insanların artması için.
Dilekte bulundum.
Ne mutlu o insana.
Ne mutlu o aileye dedim.
Böyle örnekler sayesinde.
Toplumun geleceğine dönük umudumu korudum.
İsmi Mehmet Üçpınarlar.
Eski Çevre Bakan Hamdi Üçpınarlar'ın oğlu.
Hürriyet Gazetesi'nden Umut Erdem'in haberine göre bakan oğlu işportacılık yapıyor.
Aylık geliri 2000 lira civarında.
Sabah beşte işbaşı yapıyor.
Amaç pazardan yer kapmak.
Bakan emeklisi baba da bu durumu bırakın sorun etmek, oğluyla gurur duyuyor.
İşte bu bir aile terbiyesidir.
Toplumda oluşan siyasetçi ve bakan imajını kıran.
Harika bir örnektir.
Şimdi işin bir başka yönünü hatırlatalım.
Üçpınarlar aktif siyasetteyken onunla ilgili bir kaset piyasaya sürülmüştü.
O dönem bu kadar RTÜK denetimi de olmadığı için.
Televizyonlar bile hafif buzlayarak bu pornografik görüntüyü yayınladı.
Tüm içeriğiyle.
O bir bakandı.
Ve alaşağı edildi.
Üçpınarlar'ın eşine sadakatisizliği bizce de doğru değil.
Ama ona kimse "Birşey çaldı" demedi.
Kimseye iltimas yaptığı ortaya çıkmadı.
Hatta dahası var.
Ne milletvekili lojmanında oturdu.
Ne de koruma bulundurdu.
Sadece çapkınlık yaptı.
Ve oyun dışı kaldı.
Ama görüyoruz ki.
Karısını aldatmak gibi büyük bir hatanın yanında.
Harika bir evlat yetiştirerek büyük de bir iş yapmış.
Yakın tarihteki Deniz Baykal örneğini de gözünüze getirin.
Baykal akçeli işler mi yaptı?
Yıllardır siyasette.
Bir parasal rezaleti çıktı mı?
Hayır...
İğrenç bir komploya maruz kaldı.
Tıpkı Üçpınarlar gibi.
İşte bu yüzden.
Sizi bilmem ama.
Ben oğul Üçpınarlar'a sarılmak istedim.
Onun gibi helal lokmaya düşkün insanların artması için.
Dilekte bulundum.
Ne mutlu o insana.
Ne mutlu o aileye dedim.
Böyle örnekler sayesinde.
Toplumun geleceğine dönük umudumu korudum.
14 Haziran 2014 Cumartesi
BABAM
BABAM
Ben aslında iki yıl önce büyüdüm.
Babamı kaybettiğim gün..
O gün anladım ki.
40 yıllık çocukluk bitmiş..
Ailenin büyük erkeği oluvermişiz...
Babam çok iyi adamdı.
İyi adamın tarifiydi adeta.
Hani "Bu dünyadan değil" derler ya.
Aynen öyle.
Tek düşmanı yoktu.
Ondan kimse zarar görmedi.
Kapısından kimseyi boş çevirmedi.
Sokak kedilerine bile o sahip çıktı.
Bizi nasıl sevdiyse, o kedileri de öyle sevdi.
Kendi yavrusu gibi.
"Kuzum" diye...
Fakir dostuydu.
Olanını mutlaka paylaşırdı.
Kimsenin kimliğini sorgulamadı.
Her görüşten insanın yanındaydı.
Düşmanlık yapmadı.
Hareketleri ders niteliğindeydi.
Şimdinin kaypak insanlarına...
Başkasının kutsalına ve namusuna yan gözle bakanlara...
Onun mekanında yer yoktu.
Dindardı.
Ama kimsenin inancını sorgulamadı.
En sağdan en sola kadar hemen her partiye oy verdi.
Her konuda ölçülüydü.
Tuttuğu takım şampiyon olunca.
Kimse üzülmesin diye sevincini içine gizlerdi.
Tertemizdi.
Arabası, işyeri, üstü başı.
Son güne kadar traşlı ve özenliydi.
Kimsenin hakkını yemedi.
Bir gün bu dünyadan ayrıldığında.
Geride kendisine minnettar ve yetişmiş dört evlat bıraktı.
Babam bir başkaydı.
Mekanın cennet olsun güzel insan.
Babalar günün kutlu olsun...
Ben aslında iki yıl önce büyüdüm.
Babamı kaybettiğim gün..
O gün anladım ki.
40 yıllık çocukluk bitmiş..
Ailenin büyük erkeği oluvermişiz...
Babam çok iyi adamdı.
İyi adamın tarifiydi adeta.
Hani "Bu dünyadan değil" derler ya.
Aynen öyle.
Tek düşmanı yoktu.
Ondan kimse zarar görmedi.
Kapısından kimseyi boş çevirmedi.
Sokak kedilerine bile o sahip çıktı.
Bizi nasıl sevdiyse, o kedileri de öyle sevdi.
Kendi yavrusu gibi.
"Kuzum" diye...
Fakir dostuydu.
Olanını mutlaka paylaşırdı.
Kimsenin kimliğini sorgulamadı.
Her görüşten insanın yanındaydı.
Düşmanlık yapmadı.
Hareketleri ders niteliğindeydi.
Şimdinin kaypak insanlarına...
Başkasının kutsalına ve namusuna yan gözle bakanlara...
Onun mekanında yer yoktu.
Dindardı.
Ama kimsenin inancını sorgulamadı.
En sağdan en sola kadar hemen her partiye oy verdi.
Her konuda ölçülüydü.
Tuttuğu takım şampiyon olunca.
Kimse üzülmesin diye sevincini içine gizlerdi.
Tertemizdi.
Arabası, işyeri, üstü başı.
Son güne kadar traşlı ve özenliydi.
Kimsenin hakkını yemedi.
Bir gün bu dünyadan ayrıldığında.
Geride kendisine minnettar ve yetişmiş dört evlat bıraktı.
Babam bir başkaydı.
Mekanın cennet olsun güzel insan.
Babalar günün kutlu olsun...
7 Haziran 2014 Cumartesi
7 NOLU KROMOZOMUN BEDELİ
7 NOLU KROMOZOMUN BEDELİ...
Habertürk'te izlediğim bir haber beni çok etkiledi.
Haber Williams Sendromlu hastalarla ilgiliydi.
Yani "Mutluluk" hastalarıyla...
Williams sendromluların yüzleri hep gülüyor.
Kin tutmuyorlar.
İsteseler de yalan söyleyemiyorlar.
Kötülük yapamıyorlar.
Dünyaları sevgi üzerine kurulu.
Onları bu duruma getiren 7 numaralı kromozomlarındaki eksiklik.
Dikkatinizi çekerim, fazlalık değil eksiklik.
Bu eksiklik yüzünden kalp damar hastalığına daha kolay yakalanıyorlar.
Yürüyüşleri de sorunlu.
Ve bizler...
Williams sendromuna yakalanmamışlar.
Bizim dünyamızda ne var...?
Mutlu değiliz... Yüzlerimize bakın yeter.
Yalan söylüyoruz.
Kötülük kol geziyor.
Cinayet, aldatma, hırsızlık.
Kin tutmak alışkanlık haline gelmiş.
Sevgiyi dünyamızdan dışlayıp...
İçine maddeyi koymuşuz...
Hayatımızın ana ekseni yapmışız.
Siyasette de menfaat...
Ticarette de.
Sanatta, sporda bile.
Hepsi 7 numaralı kromozomun yerli yerinde olmasından.
Hakemi aldatmaya çalışan futbolcunun da kromozomları tam...
Tüketiciyi aldatan esnafın da.
Market sahibini öldürüp, paralarını çalan da sendromsuz..
Hasta değil yani.
Eşini aldatanlar.
Yalan haber yazanlar.
İnsanların haklarını yiyenler.
Hepsinde 7 numaralı kromozom tam.
Bir düşünsenize.
Hepimiz williams sendromlu olsak dünya nasıl olurdu?
Evlerin kapısını kilitler miydik?
Hapishaneler inşa edilir miydi?
Savaşlar çıkar mıydı?
Mutsuz ilişki olur muydu?
Siyaset nasıl yapılırdı bir tasarlasanıza?
Küfürü bırakın, tek kötü söz çıkar mıydı ağızlardan?
Ben haberi izlerken utandım...
Williams sendromluları dinlerken o hastalığın ilacı olmayışına şaşırdım.
Buna üzülmeli mi?
Yoksa sevinmeli mi bilemedim...
Sevgisiz dünyanın bu yüreği büyük insanlarına müthiş saygı duydum.
7 numaralı kromozomun ağır bedeli altında ezildim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)