28 Haziran 2014 Cumartesi

O gözler

O GÖZLER...

Şilili Jara'nın gözleri.
Bütün Türkiye'nin gözleri gibi nemliydi.
Brezilya maçındaki son penaltıyı kaçırınca yığıldı kaldı.
Onun omzundaki ağırlığı herkes hissetti.
Bir tarafta evsahibi ve mutlak favori Brezilya.
Diğer tarafta evsahibine 120 dakika direnen Şili.
O son penaltı öncesi Türkiye'nin kalbi de ilk kez Şili için attı.
Çünkü Şili'de kendini buldu bu insanlar.
Genetik kodlarının bu kadar benzediği bir ülke.
Kaderleri yakın.
1970'lerdeki yağ ve gaz kuyrukları.
Iki ülkede de vardı.
ABD ve işbirlikçi sermaye...
Türkiye'de 80 darbesini tezgahladı.
Şili'de de Allende'ye dönük darbeyi.
General Pinochet ve General Evren..
İki ülkenin ortak kaderleriydi.
Allende isimli filmi herkes izlemeli.
Darbe dönemi Şili basını ve Türk basınının nasıl yönlendirildiğini.
Nasıl gizlice finanse edildiğini.
Her iki ülkeyle de...
Sam amcanın çocukları tarafından nasıl oynandığını..
Belki de en çok bu yüzden.
120. Dakikada direkten dönen top...
Ve Jara'nın kaçan penaltısı.
Şilililer kadar bizleri de yaraladı.
Çoğumuz bilmiyoruz ama.
Genetiğimizin kulağımıza fısıldadığı...
Kader ortağımızın trajedisi.
Bizi de yaraladı...

23 Haziran 2014 Pazartesi

O ADAMA SARILMAK İSTEDİM

O ADAMA SARILASIM GELDİ...

İsmi Mehmet Üçpınarlar.
Eski Çevre Bakan Hamdi Üçpınarlar'ın oğlu.
Hürriyet Gazetesi'nden Umut Erdem'in haberine göre bakan oğlu işportacılık yapıyor.
Aylık geliri 2000 lira civarında.
Sabah beşte işbaşı yapıyor.
Amaç pazardan yer kapmak.
Bakan emeklisi baba da bu durumu bırakın sorun etmek, oğluyla gurur duyuyor.
İşte bu bir aile terbiyesidir.
Toplumda oluşan siyasetçi ve bakan imajını kıran.
Harika bir örnektir.

Şimdi işin bir başka yönünü hatırlatalım.
Üçpınarlar aktif siyasetteyken onunla ilgili bir kaset piyasaya sürülmüştü.
O dönem bu kadar RTÜK denetimi de olmadığı için.
Televizyonlar bile hafif buzlayarak bu pornografik görüntüyü yayınladı.
Tüm içeriğiyle.
O bir bakandı.
Ve alaşağı edildi.
Üçpınarlar'ın eşine sadakatisizliği bizce de doğru değil.
Ama ona kimse "Birşey çaldı" demedi.
Kimseye iltimas yaptığı ortaya çıkmadı.
Hatta dahası var.
Ne milletvekili lojmanında oturdu.
Ne de koruma bulundurdu.
Sadece çapkınlık yaptı.
Ve oyun dışı kaldı.
Ama görüyoruz ki.
Karısını aldatmak gibi büyük bir hatanın yanında.
Harika bir evlat yetiştirerek büyük de bir iş yapmış.

Yakın tarihteki Deniz Baykal örneğini de gözünüze getirin.
Baykal akçeli işler mi yaptı?
Yıllardır siyasette.
Bir parasal rezaleti çıktı mı?
Hayır...
İğrenç bir komploya maruz kaldı.
Tıpkı Üçpınarlar gibi.

İşte bu yüzden.
Sizi bilmem ama.
Ben oğul Üçpınarlar'a sarılmak istedim.
Onun gibi helal lokmaya düşkün insanların artması için.
Dilekte bulundum.
Ne mutlu o insana.
Ne mutlu o aileye dedim.
Böyle örnekler sayesinde.
Toplumun geleceğine dönük umudumu korudum.

14 Haziran 2014 Cumartesi

BABAM

BABAM

Ben aslında iki yıl önce büyüdüm.
Babamı kaybettiğim gün..
O gün anladım ki.
40 yıllık çocukluk bitmiş..
Ailenin büyük erkeği oluvermişiz...

Babam çok iyi adamdı.
İyi adamın tarifiydi adeta.
Hani "Bu dünyadan değil" derler ya.
Aynen öyle.
Tek düşmanı yoktu.
Ondan kimse zarar görmedi.
Kapısından kimseyi boş çevirmedi.
Sokak kedilerine bile o sahip çıktı.
Bizi nasıl sevdiyse, o kedileri de öyle sevdi.
Kendi yavrusu gibi.
"Kuzum" diye...

Fakir dostuydu.
Olanını mutlaka paylaşırdı.
Kimsenin kimliğini sorgulamadı.
Her görüşten insanın yanındaydı.
Düşmanlık yapmadı.
Hareketleri ders niteliğindeydi.
Şimdinin kaypak insanlarına...
Başkasının kutsalına ve namusuna yan gözle bakanlara...
Onun mekanında yer yoktu.
Dindardı.
Ama kimsenin inancını sorgulamadı.
En sağdan en sola kadar hemen her partiye oy verdi.
Her konuda ölçülüydü.
Tuttuğu takım şampiyon olunca.
Kimse üzülmesin diye sevincini içine gizlerdi.

Tertemizdi.
Arabası, işyeri, üstü başı.
Son güne kadar traşlı ve özenliydi.
Kimsenin hakkını yemedi.
Bir gün bu dünyadan ayrıldığında.
Geride kendisine minnettar ve yetişmiş dört evlat bıraktı.
Babam bir başkaydı.
Mekanın cennet olsun güzel insan.
Babalar günün kutlu olsun...


7 Haziran 2014 Cumartesi

7 NOLU KROMOZOMUN BEDELİ

7 NOLU KROMOZOMUN BEDELİ...

Habertürk'te izlediğim bir haber beni çok etkiledi.
Haber Williams Sendromlu hastalarla ilgiliydi.
Yani "Mutluluk" hastalarıyla...
Williams sendromluların yüzleri hep gülüyor.
Kin tutmuyorlar.
İsteseler de yalan söyleyemiyorlar.
Kötülük yapamıyorlar.
Dünyaları sevgi üzerine kurulu.
Onları bu duruma getiren 7 numaralı kromozomlarındaki eksiklik.
Dikkatinizi çekerim, fazlalık değil eksiklik.
Bu eksiklik yüzünden kalp damar hastalığına daha kolay yakalanıyorlar.
Yürüyüşleri de sorunlu.

Ve bizler...
Williams sendromuna yakalanmamışlar.
Bizim dünyamızda ne var...?
Mutlu değiliz... Yüzlerimize bakın yeter.
Yalan söylüyoruz.
Kötülük kol geziyor.
Cinayet, aldatma, hırsızlık.
Kin tutmak alışkanlık haline gelmiş.
Sevgiyi dünyamızdan dışlayıp...
İçine maddeyi koymuşuz...
Hayatımızın ana ekseni yapmışız.
Siyasette de menfaat...
Ticarette de.
Sanatta, sporda bile.
Hepsi 7 numaralı kromozomun yerli yerinde olmasından.

Hakemi aldatmaya çalışan futbolcunun da kromozomları tam...
Tüketiciyi aldatan esnafın da.
Market sahibini öldürüp, paralarını çalan da sendromsuz..
Hasta değil yani.
Eşini aldatanlar.
Yalan haber yazanlar.
İnsanların haklarını yiyenler.
Hepsinde 7 numaralı kromozom tam.

Bir düşünsenize.
Hepimiz williams sendromlu olsak dünya nasıl olurdu?
Evlerin kapısını kilitler miydik?
Hapishaneler inşa edilir miydi?
Savaşlar çıkar mıydı?
Mutsuz ilişki olur muydu?
Siyaset nasıl yapılırdı bir tasarlasanıza?
Küfürü bırakın, tek kötü söz çıkar mıydı ağızlardan?

Ben haberi izlerken utandım...
Williams sendromluları dinlerken o hastalığın ilacı olmayışına şaşırdım.
Buna üzülmeli mi?
Yoksa sevinmeli mi bilemedim...
Sevgisiz dünyanın bu yüreği büyük insanlarına müthiş saygı duydum.
7 numaralı kromozomun ağır bedeli altında ezildim.