22 Aralık 2020 Salı

ÖZKAN SÜMER

Çocukluğumuzdan bir yaprak daha koptu.

Gitti.

Her ölümde olduğu gibi.

Kafamızdaki film şeridi de.

Geçmişe döndü…

Sene 1979.

Trabzonspor’un şampiyonluklarıyla geçen yıllar…

Televizyonda izlerken.

Teknik direktörünün öksürük tiki kalıyor aklımda.

İki kelime edip öksürüyor.

Ama takımının tiki filan yok.

Hep kazanıyor.

O yıllar öyleydi.

Trabzonspor efsanesi.

Teknik direktörü Özkan Sümer’di…

TV kamerası yedek kulübesine dönünce.

Genelde sigara içerdi…

***

Trabzonspor’daki başarısı.

Onu futbolun kalbine.

İstanbul’a taşıdı…

Galatasaray’a gitti.

1982'deki tartışmalı derbi unutulmaz.

Rahmetli Selçuk Yula atmış.

Fenerbahçe 1-0 öne geçmiş.

Zaten o yıl iyi bir takım Fener.

Maçın sonuna kadar da getirmiş…

Ama.

Kıyamet son dakikada kopuyor.

Galatasaray bir pozisyonda penaltı bekliyor.

Hakem vermiyor.

O günün siyah beyaz televizyonu.

Teknolojisi yetersiz.

Ne olduğunu anlamak zor.

Sadece Tarık Hodziç düşerken.

Fenerbahçeli oyuncu ile temas halinde.

Büyük yaygara kopmuştu.

Kale arkasındaki askerler tartışmaları önlemek için sahaya girmişti.

O kadar yani…

Maç sonrası iki takımın hocası TRT’de yayında.

O zaman öyleydi.

Normal bir şeydi…

Özkan Sümer konuştu önce.

Penaltı tartışmasını kibarca anlattı.

Rakip teknik direktör Stankovic’in konuşması başlamamıştı ki.

Sümer yayını terk etti.

10 yaşında olsam da anlamıştım.

Protestoydu.

Ama neden Stankovic’e…

O kısmını anlamamıştım.

Zaten bir gün sonra gazetelerde fotoğraflar…

Koldan çekilme anına ilişkin…

O dönem gazete fotoğrafı önemli…

***

Özkan Sümer o sezondan sonra teknik direktörlükten uzak durdu.

Altyapı hocalığı yaptı.

Ta ki 1990’a kadar…

Camianın ısrarıyla.

Tekrar Trabzonspor’un başına.

Rüyasına döndü.

Ve dünya çapında büyük bir başarıya imza attı.

Barcelona’yı 1-0’la yendi.

Hamdi’nin müthiş golü.

Rüya takımı devirdi…

Barcelona’nın başında Johann Cruyyf…

Ama rüya uzun sürmedi…

Rövanş maçına “teslimiyetçi olmayacağız” diye giden Sümer…

Barcelona’nın o araya sızma ustası takımına.

Ofsayt taktiği uyguladı.

Koeman’ın ara pasları ile.

Hiçbir şey anlamadan 7 gol yediler.

Sümer’in antrenörlüğünün de bence sonu oldu o maç…

Sonraki yıllar Trabzonspor başkanı olsa da…

Akıllarda teknik direktörlüğü.

Ve Barcelona maçı kaldı.

Bir jenerasyon o maçı unutmadı.

Kariyerine kazındı…

Bugün bir haber.

Özkan Sümer artık yok.

Allah rahmet eylesin.

Renkli bir figür.

Güzel bir adamdı…

Sadece futbol dünyası değil.

Herkes daha naifti eskiden.

Biri daha eksildi…

3 Aralık 2020 Perşembe

HOCA…

Yedi sekiz yaşlarındaydım.

Babam yaz tatilinde Kuran kursuna gönderirdi.

Samanpazarı’nda.

Eski bir camide.

Öğleden ikindiye kadar.

Adını şimdi unuttum.

Öyle kibar.

Öyle şefkatli bir hocamız vardı ki.

Asla kızmaz.

Asla sinirlenmez.

Hata yaptıkça moral verirdi…

“Keşke okulumuzda da olsa” derdim içimden…

Bir gün hiç unutmuyorum.

Dua kitabını kaybetmiştim.

Annem, babam ne kadar teskin etse de.

Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş.

Ortalığı birbirine katmıştım.

Kırtasiyeciye gitti babam.

Bulamadı o kitaptan.

Zor uyumuştum…

Sonraki gün.

Kursa utana sıkıla gitmiştim.

Hocama durumu söyleyince.

“İnsan bunun için üzülür mü?” demiş.

Çekmecesinden kendi kitabını vermişti.

Üstelik…

“Yine kaybedersen yine veririm. Anne babanı üzme” demişti…

Bana ilk dini bilgilerimi veren o hocaydı.

O isimsiz.

O güzel insan.

Kim bilir kaç insana dinimizi sevdirdi…

***

Bugün medyada bir haber.

İlahiyatçının biri garip şeyler söylemiş.

Kuran’ın bir ayetiyle ilgili…

Burada tekrarlamaktan haya ederim.

O derece yani...

Acayip şeyler.

Merak ettim videosunu izledim.

İçerik kısmını geçtim...

Benim derdim hocanın takındığı tavır.

Parmak sallaması.

Dinleyenlerin nezdinde.

Herkesi küçümsemesi.

Kibir fışkırtması…

Kabalaşması…

Hatta o kadar ki…

Meal, tefsir anlatırken.

Cümle içinde lavuk kelimesini.

Piç kelimesini rahatlıkla kullanabilmesi…

Elindeki çay bardağını karıştırırken.

“Bak” derken…

Korkuturken.

“Ben bilirim” derken…

Üstelik…

“Toplum adına özeleştiri” görevini yüklenirken!

İçinden çıktığı kitleye ayar vermesi.

Tıpkı bir dönemin fenomeni olan.

Reformcu hocalar gibi…

Kızgın.

Sinirli.

Küfürbaz

***

Şüphesiz toplum 40-50 yılda çok değişti.

Ekonomik imkanlar artsa da.

Mutlu olamadık…

İnsanlar daha tahammülsüz.

Somurtkan.

Kibirli hale geldiler…

Bundan her camia nasibini aldı.

Dinimiz bile “sevdirin” derken…

Nefreti yasaklarken…

İlahiyatçılar içinde bile.

Tersi yönde hareket edenler çıktı.

Dine alerjisi olan kesime.

Dini tartıştırmayı.

Onları haklı çıkarmayı.

Marifet saydılar…

Bunları düşünürken benim aklıma.

Hep o çocukluğumun hocası geldi.

Güneşli bir günde.

O tarihi caminin önüne düşmüş silueti.

Boynu hafif eğilmiş.

Elinde bir testi.

Abdest almaya hazırlanıyor.

Cemaatini.

Öğrencilerini beklerken.

Yüzü hep gülerken…