İzleyiciyi düğümleyen filmlere bayılırım.
Fena halde hayatımıza benzer.
Bir sonu olan.
Ama sonuca bağlanmayan...
***
“Misafir” isimli film mesela...
Anne babasını savaşta kaybeden.
Suriyeli sığınmacı çocuğun.
Elden ele gezerek Türkiye’ye gelmesi.
Yunanistan’a kaçmak için yola çıkması.
Sonrası...
Yok...
Sonucu yok...
***
Japonların efsane filmi “Dolls” da.
Sonuçsuzdur.
Zengin oğlan fakir kız hikayesi.
Oğlanın ailesi kızı reddedince.
Yoksul kız aklını yitirip.
5 yaşında bir çocuk haline gelince...
Vicdan azabının dibini yaşayan oğlan.
Evini, barkını terkedip.
Ömür boyu kendini o 5 yaşındaki çocuğa adasa da.
Kız çocukluktan vazgeçmeyince...
Sonsuzluğa kadar...
Her şeyi yarım bırakırken...
***
Depeche Mode’un efsane şarkısını bilir misiniz?
“Enjoy the silence”
Sizi sonsuzluğa.
Sonuçsuzluğa götürür...
En çarpıcı cümlesi.
“Kelimeler anlamsız”dır...
Başında altın tacı.
Elinde seyyar sandalyesiyle gezen bir kral...
Uçsuz bucaksız okyanusların kıyısına.
Ovalara gidip...
İskemlesini açıp.
Manzaranın karşısına geçer.
Elleri bomboşken.
Oturup.
Sessizliği izler...
Günümüzün hayat mücadelesinin.
Bir monopoly oyununa döndüğünü.
Sonuçsuz olduğunu.
Zenginin de fakirin de.
Ezenin de ezilenin de.
Herkesin hikayesinin yarım kalacağını.
İnsanın yüzüne vururken...
Krala özgürlüğünü verenin.
Tacı değil.
Sadece ve sadece.
Seyyar iskemlesi olduğunu anlatırken...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder