14 Mayıs 2022 Cumartesi

CUMARTESİ GECESİ HAYALLERİ…


Cumartesi geceleri sihirlidir.

Hele de sessizse.

Zihni berraklaştırır.

Çocukluğuna götürür insanı.

Hayallerinle buluşur.

Ama anlatamazsın.

Ben maskeyi indirip.

Biraz anlatacağım.

Zihnimin absürd hayal karakterlerini.

Sanki Woody Allen filmlerinden fırlamış gibi…

———

Mesela…

Çocukluğumda.

Uzun saçlı bir marangoz vardı.

Gerçekte öyleydi de.

Hayalimde bir kovboy filminin uçarı karakteriydi o.

Öyle hızarla, odunla uğraşan biri olamazdı.

Şerifi peşine takıp.

Burt Lanchester’ı deli eden biriydi zihnimde.

Ya da…

Komşu kadının şişman kocası.

Maymunlarla yaşayan bir karakterdi hayalimde.

“Maymunlar Adası” filminin ilk versiyonundaki…

Çocukluk tabi.

Dürüst.

Ama bazen vicdansız…

——

Cumartesi geceleri sessiz.

Beynimdeki kayıtlar rahatça raftan iniyor.

Üzerindeki toz kolayca üflenip.

Yayına hazır hale gelebiliyor.

Mesela bir tanesi daha…

Babam dükkanın hasılatını toplar.

Yatırmam için bankaya gönderirdi.

Kıvırcık saçlı bir veznedar vardı bankada.

Ona götürürdüm bir tomar parayı.

Veznedar yaramaz bir tip gibi gelirdi.

Parayı alır almaz.

Pavyona gittiğini.

Babamın binbir emekle kazandığı parayı.

Dansözlerin orasına burasına sıkıştırdığını düşünürdüm. 

Adam değildi yaramaz olan.

Benim zihnimdi aslında…

——

Bir camii vardı.

Ahi Evran…

Cuma namazlarına giderdik.

Müezzini vardı.

Klasik hoca tiplemesinden farklı gelirdi.

Çocuk ruhluydu…

“Böyle bir adamın kırmızı yarış arabası olmalı” diye düşünürdüm.

Namaz bittiğinde.

Cübbesini takkesini çıkartıp.

Dar bir yarışçı kostümü giydirir.

Kırmızı arabasına bindirir.

Ortalığı toza dumana bulattırırdım.

Hutbe okunurken.

O müezzin de huşu içinde dinlerken.

Başında takke ile kendi dünyasındayken.

Ben adama bakar.

Onu pistlere postalardım….

——

Hayal dünyasının sınırı yok.

Arabalardan devam edelim.

O dönem bizim Ford Taunus arabamız vardı.

Alman arabası malum.

O günlerde hayallere dalınca.

Arabanın yapıldığı fabrikayı gözümün önüne getirir..

Monte eden işçileri düşünürdüm. 

İşçiler öyle sıradan adamlar değil.

Dönemin Alman milli takımı..

Rumennigge direksiyonu takıyor.

Dremler kapıdaki vidaları sıkıyor.

Breitner sakallı ya.

Daha bir akil adam pozisyonunda.

Arabanın etrafında dolaşıyor.

Kontrol ediyor.

Stielieke daha bir işçi tipli.

Kaputu açmış uğraşıyor…

Çocukluk işte.

Kimseye söyleyemezsin.

Söylesen.

Ne işiteceğin belli değil.

Anlatmaya devam…

——

Türk filmlerinde elinde para çantasıyla koşan adamları bilirsiniz.

Erol Taş mesela…

Cüneyt Arkın.

Daha kimler…

Amcam aklıma gelirdi onları izlerken.

Bir Bond çantası vardı onun da.

Koşan adam amcamdı aslında.

Çantayı duvarın arkasına atıp zıplayan görüntüsü.

Hayalimde kayıtlı…

——

Çocukluğumuzun favori abur cuburu…

Çokomeldi…

O çokomelin içindeki beyaz lezzetli şeyin.

Aslında gökyüzündeki bulut olduğunu düşünür.

Uçakların görevinin.

Bulutları toplamak.

Ve çikolata fabrikalarına getirmek olduğunu hayal ederdim.

Çikolata ile kaplanan bulut

Çokomel olurdu…

——

1970’lerin sonunda Stuttgart’ın bir kalecisi vardı.

İsmi Junkans’tı.

Siyah beyaz televizyondan bile fark edilecek.

Aşırı açık renkli gözleri vardı.

O gözler bir insana ait olamazdı.

Olsa olsa bir şeytandı o.

Evet…

Junkans benim için şeytandı.

Bu haliyle rüyama bile girmiş.

Korku karakteri olmuştu…

——

Okula bile gitmediğim günlerde.

Annem beni kadın günlerine götürürdü.

Kısa saçlı havalı bir kadın vardı.

Başka çocuklar oyun oynar.

Ben oynarmış gibi yapar.

Daha çok o kadını izlerdim.

Ortadirek mahallesindeki bir memurun karısı olamazdı

Onu oraya hapsedemezdim.

Hele benim arkadaşım olan çocuğun annesi.

Asla olamazdı…

O kadın.

Olsa olsa “Charlie’nin meleklerinden” biriydi.

Esmer olanı tabi…

——

İlkokula başladığım günler.

Servis şöförümüz vardı.

Kazım amca…

Kalın geniş kaşları vardı.

Leonid Brejnev’e benzetirdim onu.

Üç beş çocuğu idare edemeyen adamı.

Hayal dünyamda Sovyet imparatorluğunun lideri yapmıştım…

Son bir fantezi…

İlkokulda.

Çekik gözlü bir kız vardı.

Onun gözlerini.

302 Mercedes otobüslerinin arka stop lambalarına benzetirdim.

Masum kızcağız sözlüye bile kalksa.

Ben otobüsün gürültüsünü işitirdim…

——

İç dünyamız kıymetli.

Hele de çocukluğumuz.

Paha biçilemez.

Orada yaşattıklarımız.

Sadece anılar.

Ve hayali karakterler değil.

Bugün aramızda olmayan değerlerimiz.

Biz yaşadıkça.

Ve hayal ettikçe.

Onlar da hep yanımızda olacaklar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder