29 Haziran 2022 Çarşamba

YA İSVEÇ VE FİNLANDİYA SÖZLERİNİ TUTMAZSA…



NATO iç mekanizması çok tarihi bir anlaşmaya sahne oldu.

Taraflardan birisi Türkiye.

Bir yönüyle başarı.

Her şeye rağmen karşı tarafa onaylattığımız önemli başlıklar var çünkü.

Ama yüzde yüz istediklerimiz olmadı.

Zaten uzlaşma böyle bir şey…

Veriyorsun, alıyorsun…

Daha çok aldık gibi…

Bunu bir kenara koyalım…

İstediklerimizin bir kısmı oldu olmasına da.

İsveç ve Finlandiya sözünü tutacak mı?

Kaynaklarımla uzun uzadıya konuştum.

Diyorlar ki.

“Bu bir şirketlerarası anlaşma değil”

Yani…

“Hukuki bir anlaşma değil. Uygulanmazsa bir yaptırımı yok. Baskı yapacaksın. Sık sık dile getireceksin.”

Eee peki o zaman istediklerimizi kesin almadık yani…

“Hayır öyle de değil… Sonuçta memorandum. Çocuk oyuncağı değil. NATO taraf. Koskoca İsveç Finlandiya, Türkiye taraf… Cumhurbaşkanları, başbakanlar, dışişleri bakanları orada imza koymuş. Öyle göz göre göre uymamak mümkün değil…”

Ama yaptırımı yok dediniz.

“Yok yaptırımı ama bu öyle bir anlaşma ki, ciddi bir devlet işi. Yani etik işi. Böyle davulla zurnayla ortalığı ayağa kaldırıp anlaşıp, sonra da uymam derseniz… Bundan sonra kimse size güvenmez…”

Türkiye bu sefer sağlam iş yaptı diyorsunuz yani…

“Kesinlikle öyle”

Yeni bir Rogers Planı faciası olmaz mı?

“İmkanı yok… Orada Evren yönetimi Amerika’nın el altından verdiği söze güvenmiş, Yunanistan’a dönük vetosunu kaldırmıştı. Burada anlaşma var”

Güzel… Hayırlısı…

Evet durum böyle…

Anlaşma Avrupa’da ve dünyada bu kadar yankı uyandırdıktan sonra.

Uymuyorum demek kolay olmaz sanırım.

Ama bilelim ki.

Hukuki yaptırım yok…

Peki…

Teröristlerin iadesi meselesi neden anlaşmada yer almıyor?

“Çünkü bu gibi ayrıntılar genel memoranduma girmez”

Yani iade etmeyebilirler…

“Türkiye bu konudaki baskısını artırır. Elinde de bu anlaşmanın metnini gösterir. Uluslararası kamuoyunda haklı imajını pekiştirir. Hem unutmayın. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine daha zaman var… Henüz her şey bitmedi.”

Bu saatten sonra başka sürpriz olur mu?

“Bizden yana olmaz da. Sözümüzü tutarız. Başkalarından da olmaması gerekir”

Bir soru daha…

Türkiye’nin olası Suriye operasyonu, bu memorandumun ardından daha da kolaylaştı yorumları yapılıyor.

“Zorlaştı, kolaylaştı diyemem… Biz zaten operasyonun tüm hazırlıklarını yapınca harekete geçeceğiz”

Yani ABD çekincesini kaldırsa bu iş daha rahat olmaz mı?

“Şüphesiz… Ama biz geçmişte de böyle bir onay almadık. Sadece bilgi verdik. Unsurlarınızı çekin, operasyon yapacağız diye. Tam hazır olunca yine öyle olur.”

Yani NATO anlaşması ile operasyonu birbirine bağlamayın diyorsunuz…

“Bağlamayın”

14 Haziran 2022 Salı

ALTILI MASA ALTI ADAYLI MASAYA DÖNEBİLİR Mİ?

Hiç uzatmadan.

Evet dönebilir…

Hatta dönüyor sanki.

Şimdi birileri bize.

“Daha adayı bile konuşmamışlar” diyebilir.

Söyleyeyim.

Gazeteciyiz.

Herkesle görüşüyoruz.

“O olmazsa o olur mu?” diye sorup.

Çıkarımda bulunuyoruz…

Kulislere dikiyoruz kulağımızı…

Kılıçdaroğlu’nun reddetmediği adaylık isteğine…

İyi Partililer diyor ki:

“Masadan bir kişi bile karşı çıksa… Kılıçdaroğlu aday olamaz”

"Biz karşı çıkarız" demiyorlar.

Dahası.

Demeyecekler.

Masada Kılıçdaroğlu üzerinde mutabakat olmayacağından eminler sanki.

Peki Akşener aday olur mu?

Bu kadar laftan…

“Ben aday değilim” dedikten sonra.

Yine de olmaz demeyip.

Hatta ileri götürüyorlar.

Olabilir.

Peki nasıl?

Ortak aday bulunamayıp.

Akşener’in adaylığı üzerinde beş lider uzlaşıp.

Akşener’e giderlerse.

Akşener bundan kaçamaz…

Önce yetkili organlarına getirir.

“Sonra kabul eder” diyorlar…

Güçlü bir ihtimal mi?

Değil.

Ama ihtimal.

Yani.

Akşener’in adaylığı öyle gündemden düşmüş filan değil.

Ama daha güçlü bir ihtimal var.

O da çoklu aday…

Kulisleri kurcalamaya devam…

Diyelim ki Kılıçdaroğlu altılı masaya geldi.

“Adaylığımı açıklama kararı aldım” dedi.

Ortak irade çıkar mı?

Zor görünüyor…

Üstelik “hayır” demesi muhtemel parti İyi Parti değil.

Diğerleri.

SP mi?

Şaşıracaksınız belki.

O da değil.

Diğerleri…

Ötekiler...

Peki Kılıçdaroğlu diretirse.

“Partim istediği için adayım” derse.

Masa dağılmasa da.

Tadı kaçar.

İş çoklu adaya gider.

Mecburen gider.

Üstelik buna yol açan Akşener’in değil.

Başkalarının reddiyesi olur.

Devam edelim.

Diyoruz ki.

Mesela İmamoğlu.

Mesela Yavaş.

İkisinden biri ya da ikisi adaylığını ilan etti.

Ya da aday gösterildi.

Ne olur?

İyi Parti “CHP’nin kurumsal kimliğinin göstermediği adayı tanımayız” diyor.

Ama.

İşte o ama önemli.

Seçim ikinci tura kalırsa.

Seçmen otomatik davranış gösterebilir.

İyi Parti'nin beklentisi.

Kılıçdaroğlu'nun her iki başkanı karşısına alıp.

"Aday olmayacağınızı kamuoyuna açıklayın" demesi.

Kılıçdaroğlu yapar mı bunu?

Sanmıyorlar..

Peki.

“Bu adaylık mevzu 3 Temmuz buluşmasında gündeme gelir mi?”

Söyleyelim.

Kesinlikle hayır...

Önce seçim takvimi ilan edilmeli.

Sonra da liderler önce bire bir görüşüp.

İş nereye gidiyor oraya bakmalı.

En son merci altılı masa.

İşin özeti.

Daha adaylık işine çok var…

Peki.

Bambaşka bir mevzu.

Bir tespit…

“Akşener son zamanlarda Ak Parti’ye yönelik daha dikkatli konuşuyor sanki”

Karşımdaki muhatap beni dinliyor.

Ben de anlatıyorum.

“Erdoğan ile parlamenter sistem üzerinde uzlaşabiliriz diyor. AKP demiyor, Ak Parti diyor”

Gülümseyerek dinliyor muhatabım.

Sonra konuşmaya başlıyor.

“İktidara gelirsek” diyor…

“Kesinlikle devri sabık oluşturmayız” 

Erdoğan ve Akşener’in geçmişteki hukuklarına işaret ediyor.

Ak Parti ile kendi tabanlarının ortaklığından söz ediyor…

Yani.

İyi Parti kabuk değiştirirken.

Kendisini CHP’nin ekseninden farklı yere konumluyor.

Diğerleri ne yapıyor?

SP’li bir yetkili “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkmayabiliriz” diyor.

Önemli bence.

Asıl itiraz DEVA ve Gelecek’ten gelir diye bekleniyor.

DEVA Partisi’nde bir dedikodu.

“Babacan aday olacakmış, hatta Kılıçdaroğlu önerecekmiş”

Kulaktan kulağa yayılan.

Yayıldıkça evrilen bir şey mi?

Bilinmez.

Ama duydum.

Deniyor.

Bütün bunları dinleyip vardığımız sonuç.

Altılı masanın dört bir yanından aynı ses.

“Ortak adayı bulmalıyız”

Ama başka bir ses daha…

“Sanki bulamayacağız” 

Yani.

Görünen köy durumu da var.

O da.

Gültekin Uysal müstesna belki ama.

Masanın etrafında.

Kenarında berisinde.

Adaylık bekleyen çok…

4 Haziran 2022 Cumartesi

BAŞINA “SOSYAL” YAZINCA BİTİYOR MU?

Parti adı fark etmiyor.

Konu sosyal yardımlar olunca.

“Hassas alan” sinyali geliyor…

Eleştiriler bile utangaç.

Oysa bu mekanizma içinde.

Öyle hikayeler.

Öyle insan profilleri var ki.

Her şeyi baştan sorgulatır…

Başlayalım.

++++

Ankara’da bir ilçe belediyesi.

Durumu olmayan ailelere hem sıcak yemek.

Hem de yardım kolileri veriyor.

Düzenli.

Tabi öncesinde “yardım alıcı” araştırılıyor.

Üzerine kayıtlı evi ve arabası.

Bankada parası.

Sigortalı işi ve emekliliği yoksa.

Kısaca geliri yoksa…

Şartlar tutunca yardım çarkı dönüyor.

+++

Acayip hikayelerle dolu bir alan burası.

Özellikle ilçelerin küçük bölgelerinde.

Mesele bir belediye çalışanı mekanizmayı uyarıyor.

Filanca yardım alıcı bir hayli şüpheli.

Altında gayet iyi bir arabası.

Gayet güzel iki evi var.

Biri kirada.

Birinde oturuyor.

Yardım kolilerini alıyor.

Bununla da kalmıyor.

Düzenli olarak sıcak yemek de istiyor.

Her gün.

Ancak hakkındaki ihbar sonrası.

Ufak bir soruşturma.

Ortaya çıkıyor ki…

Evleri ve arabayı hülleyle oğluna devrettiği.

Yardımı gayet güzelce alıp.

Midesine rahatça indirdiği görülüyor.

İş anlaşılınca.

Bu yardım kesilmiş kesilmesine de.

Sonra durum yüzüne vurulduğunda duyduğu kayıtsızlık.

Ve pişkinlik…

Gerçekten can sıkıcı.

Hatta.

“Rahat olun ben yine bu çarka girerim” demiş…

++++

Bir olay daha.

Boş bir arazide boş yardım kolileri bulunuyor.

Temizlik ekipleri fotoğraf çekiyor.

Boş koliler…

Ve yanında da bir çukur.

Çukura boşaltılmış ince taneli pirinç ve mercimek.

Yardım kolisini alan ne kadar buna muhtaç bilinmez ama.

Yağ ve diğer erzakları almış.

Beğenmediklerini çukura boşaltmış.

++++

Hikaye çok.

Ayıklayarak anlatalım.

Belediyedeki yetkili arkadaşım diyor ki:

“Aslında dağıtım esnasında kimin ihtiyacı var, kim sahtekar anlıyoruz”

Peki nasıl?

“Bu koli yırtık, düzgününü ver diyenler… Gözünün içine bakarak pişkince ikinciyi isteyenler”

Bu yeterli mi peki?

“Yeterli” diyor arkadaşım.

Tecrübesiyle sabitmiş…

Peki bunu anlayınca ne yapıyorsunuz?

“Kitabına uydurduysa maalesef hiç bir şey” diyor…

+++

Gerçekten ihtiyacı olanlara elbette sözümüz yok.

Zaten gerçek ihtiyaç sahiplerinin.

Önemli kısmı yardım istemiyor.

Onları bulmak için özel ekipler varmış.

Mesela şöyle bir olay yaşanmış…

Gecekondusunda sefaletin dibinde yaşayan bir aile bildirilmiş.

Belediye yetkilisi merak edip gitmiş…

Gerçekten felaket…

Hatta gördükleri yüzünden günlerce ağlamış.

Hemen yardım seferberliği…

Götürülüp koliler bırakılmış eve.

Almak istemeseler de…

Bir gün sonra evin babası yardımları götürüp iade etmiş.

Hem gururuna yediremediğinden.

Hem de.

“Benden çok ihtiyacı olanlar vardır” diyerek.

Nasıl bir güzellik…

Toplum olarak daha kötü yerlere yuvarlanmıyorsak.

Onların yüzleri hürmetine…

++++

Türkiye seçim atmosferine girerken.

En sağdan en sola.

En muhafazakarından en liberaline.

Her parti için tabu sayılan bir konu sosyal yardımlar…

İçten içe konuşulup.

Ciddileşince herkesin ortadan kaybolduğu…

Oysa gereken.

Ufak bir kıvılcım.

Ufak bir cesaret.

Cesurca tartışıp.

Onun bunun dediğine aldırmadan.

En doğruyu bulmak…

Sizce de bu cesareti hak etmiyor muyuz?