Her ölüm…
Yaşadığımız heyecanların.
Aslında büyütülmemesi gereken.
Bir küçük eğlence olduğunu anlatıyor.
Ötesi değil yani…
Andreas Brehme de ölmüş.
1990 finalindeki bomba penaltısı.
Dünya kupasını Almanya’ya getirmiş.
Arjantin’in Maradona’sı hüngür hüngür ağlamış.
Kupayı.
Brehme ve arkadaşlarına kaptırmıştı.
Almanya’nın o günkü hocası Beckenbauer de yok artık.
Maradona da.
Brehme de…
O kupa sonrasında.
Dünyanın 1990’lardaki bir numaralı liginde.
İtalya’da.
İki bomba üçlü.
İki takımda müthiş rekabete girmişlerdi.
Milan’ın üçlüsü Hollandalı.
Gullit, Reijkaard, Van Basten…
İnter’in üçlüsü ise Alman…
Matheaus, Voeller ve Brehme…
Karşılarında tek başına bir rakip.
Maradonalı Napoli…
Hiç bitmeyecekmiş gibi.
Rüya gibi bir lig.
Van Basten
Tarihin en iyi gollerinden birini atmış.
Maradona da İngiltere’ye attığı gol ile.
Bugün bile devam eden…
“Atılmış en iyi gol” tartışmasına ortak olmuştu.
Hepsi farklı yönleriyle.
Birer efsaneydiler…
Brehme disiplinli bir Alman.
Asla taviz vermeyen.
Müthiş bir profesyonel…
Maradona ise.
Arjantin ekonomisi gibi.
Dalgalı seyirli.
İniş ve çıkışları.
Dalga boyları yüksek.
Ama her daim heyecanlı.
Rutin dışına kolayca çıkabilen…
Madde kullanımından.
Gayri meşru hayatından.
Akıl almaz yeteneğine
Uykusuz çıkıp.
Anormal işler yaptığı.
Maçlara kadar…
Dolayısıyla.
İki zıt karakter.
İki farklı hayata bakış.
İki farklı futbol stili…
İki farklı kültür…
Ama son tahlilde.
Brehme de, Maradona da…
İkisi de eşit artık.
Sonsuzluktalar…
Tıpkı hayat gibi.
Hiç bitmeyecekmiş gibi.
Ama bir anda.
Sabun köpüğü gibi yok olan…
Küçük bir haber olmanın ötesine geçmeyen.
Otuzlu yaşlarda olanlara bile.
Şu anda…
Hiç bir şey ifade etmeyen.
Bizeyse.
Yaş aldığımızı iyice gösteren…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder