"Son"lar hep hüzünlüdür...
Bayramın son günü gibi...
Bugün gibi...
Geçmişten geleceğe uzanan algımız.
Zihnimize kodlanan okul dönüşleri.
Ya da işe başlangıç günlerini yaşatır bize...
Çocukluğumuzun pazar gecelerinin.
O içinden çıkılmaz melankolileri.
Hep bu dönüşün tatsızlığındandır...
Yaz tatili sonrası okul başlangıcı.
Şehir dışı seyahatlerin.
Geri dönüşleri gibi...
Askerde bile.
İzin günlerindeki bir iki saatlik geç kalkışların.
Sona erdiği hafta başlarında...
Hatta öncesindeki gecede yaşanan.
Depresyon nöbetleri gibi...
Hiç düşündük mü üzerinde?
Gevşemiş omuzlarımızı.
Kim dikleştiriyor?
Aslında mutlu olunması gereken günleri...
Öğrenciliği.
İş hayatını...
O paha biçilemez çocukluğumuzu...
Kimler çekilmez kılıyor?
Yoksa yanlış olan...
Bayramlara.
Hadi bizim algıladığımız şekliyle yazalım.
Tatil günlerine...
Gereğinden fazla coşku yüklemek mi?
Aralardaki kaçamaklar.
Nefes almaktan ziyade...
Dönüşün çekilmezliğini perdeleyen.
Bir kandırmacadan mı ibaret?
Yaz günlerinin.
Güneş batımlarında oluşan.
Eşsiz kızıllıklar...
Tatil dönüşlerinde.
Neden mezarlık kızıllığı gibi geliyor bizlere?
Rutinimiz cehennem mi ki...
Arada bir kaç saat.
Bir kaç gün ara vermek.
Bizi rahatlatmak yerine.
Aslında yoruyor...
Ya da büsbütün çökertiyor...
Bu ruh halinin ilacı...
Tası tarağı alıp ortadan yok olmak mı?
Yoksa...
Kafayı kaldırmadan.
Sendrom yaşamamak için.
Hiç ara vermeden.
Rutine esir olmak mı?
Sahi...
Neredeyiz?
Kim kapattı bizi bu mahzene?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder