Gece yatmadan.
Sosyal
medyaya takıldığımdan.
Sabah kalkınca.
Onun
etkisinde olurum.
Birisi Neşet
Ertaş’la ilgili yazmıştı.
Aklımda “Yalan
dünya” kısmı kalmış.
Sabah onu mırıldanırken.
Bir yandan
da.
Kendi
kendime.
“İyi ki ölüm
var” dedim…
Düşünsenize…
Sonu
gelmeyecek bir maç seyredilir mi?
Ancak sonun
bilincindeysen.
Yaptığının
anlamı olur.
Bitmeyecek
bir şey.
Keyifsizdir.
Boştur…
Hep çalışıp.
Hep kariyer
yapmak da.
Zamanının tamamını.
Hırsına
ayırmak da...
***
Öyle
yapıyorsan.
Ölümlü
dünyayı anlamamışsın demektir.
Keyif ve
heyecana.
Gezmeye.
Arkadaşlarına
vakit ayırıp.
Sevdiklerine
sarılıp.
Gereksiz dargınlıklara
son vermeyi.
Ve.
Karşılıksız
iyiliği.
Ancak ve
ancak.
Sonu olan
bir dünyada düşünürsün…
Yeter ki.
Ölümün bilincinde
ol.
Ömür göz
açıp kapatma süresi.
Ve…
Sen.
Evrende nokta
bile değilsin.
***
Geçenlerde
bir ağabeyimiz…
Bana
önündeki eski ahşap masayı gösterdi.
Özellikle
de.
Muntazam
olmayan kısımlarını…
Girinti ve
çıkıntılarını…
Ve dedi ki.
“Kim bilir bunun
içinde hangi Hititlinin kirpiği var.”
Dikkatlice
masaya baktım.
Çizgi
çizgiydi…
Derine
dalıp.
Kirpikleri.
Saçları.
Gördüm
kendimce…
Şüphesiz o
kirpiğin sahibinin.
Umutları da
vardı.
Hırsları da.
Belki bir
Romalıydı.
Ya da
Selçuklu’da.
Beylikler
döneminde.
Osmanlı’da
yaşıyordu.
Ya da
bilmediğimiz uygarlıklarda.
Öylesine
birinin.
Dişi.
Tırnağı.
Kaşı, gözüydü
belki.
Bilinmez…
Sonra
masanın çekmecesinden bir zarf çıkardı.
Cenaze
törenlerinde.
Dağıtılan
fotoğrafları biriktirmişti.
Kimler
kimler vardı.
Bir
görseniz.
Hiçbir
fotoğrafı atmamıştı…
Telefonundaki
fihriste baktık.
Çoğunun
numarası da kayıtlıydı.
Geriye
kalanları silmeye.
Eli
gitmemişti.
Direnmişti.
Oysa zaman
gelecek.
Fotoğraflar
da.
Telefon da.
Belki
çöllerde toz.
Ya da ağaçta
dal olacak…
Fotoğraftakilerin.
O meşhur
insanların.
Hatırlayanı
kalmayacak…
Ahşap
masalardaki kirpik ise.
Görmek
isteyene.
Yüzyıllarca ibret
verecek…