15 Eylül 2020 Salı

UNUTMAMAK ÜZERİNE...

1994 yılında.

Çömez bir muhabirken.

Tecrübeli meslektaşların sohbetlerinde.

Lafa girmektense.

Dinlemeyi tercih ederken.

Bir diyalog yakalamış.

Ve asla unutmamıştım…

Bir meslek büyüğü ablamız.

Cep telefonu için.

“Gereksiz bir alet” deyivermişti.

Arkasından da…

“Zenginlerden başka alan olmaz” diye de eklemişti…

Öngörü önemli tabi…

O günlerde.

Başka bir mekanda.

Dönemin iktidar partisi.

DYP Genel Merkezi’nde.

Benzer bir fütüristik sohbette.

Bir abimiz.

“Cep telefonu büyük saçmalık” deyivermişti.

Ona göre.

Kızlara hava atmaya yarayan bir aletti.

Düşüncesini zenginleştirirken de.

“Her gittiğimiz yerde elimizin altında telefon var. Kimse almaz cep telefonunu” kehanetini yapıştırmıştı.

Onu destekleyen bir arkadaşımız.

Çağrı cihazını göstermiş.

“Bu varsa başka şeye ihtiyaç yok” deyivermişti.

Sonra da büyük özenle.

Ve gururla.

Cihazını kemerine takmış.

Havalı şekilde ışıldamıştı…

Bugünkü nesiller görse ne sanır?

Bilinmez…

Yani…

Sezgi önemli.

Öngörü de.

***

Basit sohbetlerdi ama.

Dönemin bir anlayışı içinde.

İstemezükçü düşüncelerini.

Kehanetlerle yoğurup.

Gazeteci kuşkuculuğu ile harmanlayıp.

Yanıltıcı öngörü oluşturan.

Bir yapıyı da ortaya çıkarıyordu.

***

Birkaç sene ileri gidelim.

2001 yılına…

Nokia cep telefonu.

Ve eğer alırsanız.

Yanında bir aparat.

Dünyada devrime neden olacak.

Mucize foto aparatı.

Yani…

Telefonunu alıyorsun…

Aşağısına.

Küçücük bir şey ilave ediyorsun.

Telefona ilave cihaz…

Telefonun üzerinde hep durmuyor.

Telefonla konuştuğunda çıkarıp.

Fotoğraf ihtiyacı olduğunda.

Yine takıyorsun.

Bulanık bir fotoğraf çekiyor.

Çamur gibi…

Ama o gün için.

Devrim.

Kameralar kocamanken.

O küçücük…

Oysa bugün.

O cihazı ve telefonu göster.

Hatırlayan çıkar mı?

Kuşkulu…

***

Sonradan piyasaya sürülen.

Entegre kameralı telefon.

Gerçek devrime yeni bir adımdı belki.

Henüz telefonda internet olmadığı için.

Fotoğraf çekip.

Bakmaya.

Arkadaşlarına göstermeye.

Belli koşullarda bilgisayara aktarmaya yarıyordu.

Ama zahmetli işti…

Asıl devrimi yapacak olansa.

İnternet ve telefonun bir araya gelmesiydi.

***

2007 yılında.

Başbakanlık’ta görevdeyken…

Yine fütüristik bir sohbette.

İnternet ve telefonun aynı bedende buluşmasını konuşurken.

Bir arkadaşımız bunu…

Fantastik bulmuş.

Ve demişti ki…

“Evde, işte her yerde internet, bilgisayar zaten var… Telefonda internet kadar saçma, gereksiz, kullanışsız bir şey olabilir mi? Hem gözümüz nasıl görecek?”

Yalan yok.

Ben de çekimser.

Tereddütlü şekilde dinledim…

Yıllar yılları kovaladı.

Belki o arkadaşımız.

Akıllı telefonu olmadan.

Tuvalete girmiyordur artık…

Yani…

Sezgi…

Dahası.

Öngörü çok hayati…

Önemli bir şey daha var ki o da.

Zaman…

Çünkü zaman.

Tarafsız ve unutmayan.

Acımasız bir tiyatro sahnesi…

Gazeteci.

Tabi ki tecrübesini de kullanarak.

Öngörülerde bulunacak.

Ama asıl görevimiz.

Hem zamana.

Hem dönemin anlayışına.

Tanıklık etmek.

Unutmamak…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder