1994 yılında.
Çömez bir
muhabirken.
Tecrübeli
meslektaşların sohbetlerinde.
Lafa
girmektense.
Dinlemeyi
tercih ederken.
Bir diyalog
yakalamış.
Ve asla
unutmamıştım…
Bir meslek
büyüğü ablamız.
Cep telefonu
için.
“Gereksiz
bir alet” deyivermişti.
Arkasından
da…
“Zenginlerden
başka alan olmaz” diye de eklemişti…
Öngörü
önemli tabi…
O günlerde.
Başka bir
mekanda.
Dönemin
iktidar partisi.
DYP Genel
Merkezi’nde.
Benzer bir
fütüristik sohbette.
Bir abimiz.
“Cep
telefonu büyük saçmalık” deyivermişti.
Ona göre.
Kızlara hava
atmaya yarayan bir aletti.
Düşüncesini
zenginleştirirken de.
“Her
gittiğimiz yerde elimizin altında telefon var. Kimse almaz cep telefonunu”
kehanetini yapıştırmıştı.
Onu
destekleyen bir arkadaşımız.
Çağrı
cihazını göstermiş.
“Bu varsa
başka şeye ihtiyaç yok” deyivermişti.
Sonra da
büyük özenle.
Ve gururla.
Cihazını kemerine
takmış.
Havalı
şekilde ışıldamıştı…
Bugünkü
nesiller görse ne sanır?
Bilinmez…
Yani…
Sezgi
önemli.
Öngörü de.
***
Basit
sohbetlerdi ama.
Dönemin bir
anlayışı içinde.
İstemezükçü
düşüncelerini.
Kehanetlerle
yoğurup.
Gazeteci
kuşkuculuğu ile harmanlayıp.
Yanıltıcı
öngörü oluşturan.
Bir yapıyı
da ortaya çıkarıyordu.
***
Birkaç sene
ileri gidelim.
2001 yılına…
Nokia cep
telefonu.
Ve eğer
alırsanız.
Yanında bir
aparat.
Dünyada
devrime neden olacak.
Mucize foto
aparatı.
Yani…
Telefonunu
alıyorsun…
Aşağısına.
Küçücük bir
şey ilave ediyorsun.
Telefona
ilave cihaz…
Telefonun
üzerinde hep durmuyor.
Telefonla
konuştuğunda çıkarıp.
Fotoğraf
ihtiyacı olduğunda.
Yine
takıyorsun.
Bulanık bir
fotoğraf çekiyor.
Çamur gibi…
Ama o gün
için.
Devrim.
Kameralar
kocamanken.
O küçücük…
Oysa bugün.
O cihazı ve
telefonu göster.
Hatırlayan
çıkar mı?
Kuşkulu…
***
Sonradan
piyasaya sürülen.
Entegre
kameralı telefon.
Gerçek
devrime yeni bir adımdı belki.
Henüz
telefonda internet olmadığı için.
Fotoğraf çekip.
Bakmaya.
Arkadaşlarına
göstermeye.
Belli
koşullarda bilgisayara aktarmaya yarıyordu.
Ama zahmetli
işti…
Asıl devrimi
yapacak olansa.
İnternet ve
telefonun bir araya gelmesiydi.
***
2007
yılında.
Başbakanlık’ta
görevdeyken…
Yine fütüristik
bir sohbette.
İnternet ve
telefonun aynı bedende buluşmasını konuşurken.
Bir
arkadaşımız bunu…
Fantastik
bulmuş.
Ve demişti
ki…
“Evde, işte
her yerde internet, bilgisayar zaten var… Telefonda internet kadar saçma,
gereksiz, kullanışsız bir şey olabilir mi? Hem gözümüz nasıl görecek?”
Yalan yok.
Ben de
çekimser.
Tereddütlü şekilde
dinledim…
Yıllar
yılları kovaladı.
Belki o
arkadaşımız.
Akıllı
telefonu olmadan.
Tuvalete
girmiyordur artık…
Yani…
Sezgi…
Dahası.
Öngörü çok
hayati…
Önemli bir
şey daha var ki o da.
Zaman…
Çünkü zaman.
Tarafsız ve
unutmayan.
Acımasız bir
tiyatro sahnesi…
Gazeteci.
Tabi ki
tecrübesini de kullanarak.
Öngörülerde
bulunacak.
Ama asıl
görevimiz.
Hem zamana.
Hem dönemin
anlayışına.
Tanıklık
etmek.
Unutmamak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder