Kovandan süzülen nadir balın.
Son
damlaları gibi…
Tortuludur.
Asla hakkıyla
tadamaz.
Hep eksik
kalırsın…
Bitmekte
olanın hüznü.
Çiçeklerin.
Doğanın.
En güzel tadını
eksiltir.
Buruklaştırır…
***
Eylül gibi…
Yılın en
güzel günlerinde.
Yazdan kalan
en güzel tortuda.
En güzel
renkleri yakalamışken.
Çocukluğunun
Pazar günleri gibi.
Biten hafta
sonunun hüznünü karıştırır.
Güzeli
kaçırırsın…
***
Sabah
serinliğidir Eylül.
Kıyıların.
Denizlerin
en keyifli ayıdır.
Temmuz kadar
coşkulu.
Ağustos
kadar ateşli değil...
Ama dingin.
Ağır
başlıdır.
Olgundur.
Ege’de Eylül
rüzgarının fısıltısı.
Büyülü
havası.
En güzel
şarkıları.
Şiirleri
yazdırır.
Hüzünlüdür çünkü...
Mayhoştur.
Kaçmakta olanın
ayıdır.
Kaçırdığımız.
Doyamadığımız
yazın ayıdır Eylül.
Hakkını veremediğin yazı düşünür.
Telafi etmeye çalışırken.
Elinden sabun gibi kaydırır.
***
İnsan hayatı
da mevsimler.
Aylar gibi…
Tek farkı…
Ömrünün
hangi ayında olduğunu.
Asla
bilmiyorsun.
Bilemezsin…
Eylül’ün ne
zaman?
Asla
kestiremezsin…
En güzel
tatilini.
Sevdiklerini.
Can
arkadaşlarını.
Meçhul bir
Eylül’e erteler.
O hiç
gelmeyecek Eylül için.
Hırpalanır.
Biriktirir.
Savaşırsın...
***
Aslında başaramadığımız.
Morgan
Freeman'ın filmindeki gibi…
Bugün ya da
asla deyip.
Kovandaki
son bala yetişmek.
O muhteşem tortuyu.
Derin derin.
Gözlerini yumarak.
Acelesiz.
Sonuna kadar tatmak.
Pazartesileri…
Ekim ve Kasımların geleceğini.
Asla ama asla düşünmeden…
Pazar'lara.
Ve Eylül'lere odaklanmak...
Yaşamak.
Ertelememek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder