Şehir meydanındaki.
Saat tıkırdıyor.
Zaman akıyor.
Yaş alıyoruz…
Bir baktım.
Son gelişimin üzerinden on yıl geçmiş…
Değişmeyen...
Çekler…
Deniz gibi akan turist dalgasına.
Bir tüccar gibi pazarlıyorlar…
Prag’ı…
Öyle bizimkisi gibi…
Konukseverlik.
Sıcaklık gibi şeylere…
Pek ihtiyaçları da yok.
Doğrudan dalıyorlar.
Bizi teknesinde gezdiren kadın.
“Sağınızda Prag’ın en dar yeri” dedi…
Sadece 60 santimlik bir boşluk…
İki bina arasında…
Bizim ülkemizde binlercesi olan.
Bir mimari hata…
Adamlar hatayı bile pazarlıyor…
Millet de ağzını açmış.
“Vay anasına” diyor…
Ama haksızlık da etmeyelim.
Gotik mimarisiyle.
Nehri, tekneleri, kafeleriyle…
Bu şehrin eğlenceli…
Günlerce gezilecek mekanları var…
Tepesinde üç kilo altın olan sarayı…
Onlarca yıl önce donan.
Bugün artık donmayan nehrin.
Tahta buzkıranları.
Şahane yapılar.
Kiliseler, şapeller…
Ama bu pazarlama teknikleri…
Bazen.
Çingenelik gibi…
İki sayfalık turistik kitapçıkların önüne bile…
Tip-box koymuşlar.
Ver demiyorlar da…
Eşek değilsin ya…
Bir kaç peni at diye de gözünün içine bakıyorlar…
Yani...
Sağıyorlar da sağıyorlar…
——
Bence.
Çekler işlerini sevse de…
Çalışma kavramına aşık değiller…
Cuma öğleden sonra kimseyi bulamazmışsın…
O derece yani…
Ama...
Çalışanların yüzünden.
Tebessüm akıyor.
Mutlu gibiler…
Kafede bir kaç Türkle karşılaşıp.
Garip isteklerini not eden garson.
Yüzünde zorlanma ifadesi de olsa.
İşini seviyor aslında.
Öyle bizim memleketteki gibi…
“Nereden düştüm buraya”
“Bu işe layık mıyım?” havası almıyorsun yani.
Ülkenin yapısı bu…
Herkes...
İşini yapıyor.
Mutlu.
Belli ki…
Dikey geçiş imkanları da var…
Yeter ki işini iyi yap…
Ama.
Yavaşlar…
iki işi bir arada yapamıyorlar…
“Çekya’yı bir cümleyle özetle” derseniz….
“Orta zekalı insanların güzel yönetildiği bir ülke”
Orkestrasyon iyi yani…
Bizde durum tersine…
Zekamız onlardan fazla…
Bu iyi mi?
Emin değilim…
Belki orta zeka ağırlıklı bir ülke olup.
Kurallara sıkı sıkıya bağlı olsak…
Kestirme yol yerine.
Düz yoldan gitsek.
Hem daha az iş gelecek başımıza…
Hem de.
Paşa paşa yaşayıp gideceğiz…
Kim bilir…
Neyse...
———
Asgari ücret 900 Euro imiş…
Ortalama ücretler 1500-2500 Euro arası…
Evler ve kiralar çok pahalı…
Bir artı bir için aylık 1300 filanmış…
İlginçtir.
Yiyecek fiyatları makul.
Meyve sebze de öyle…
Zaten milli gelirleri 25 bin dolar…
Topraktan turist fışkırıyor…
Sanayi de eh…
Skoda filan.
Fena değil.
Bize göre artı veriyorlar…
Otomobil filan da uygun fiyatta yani…
Birisi ile sohbet ettik.
2017 Audi A6’sı varmış…
Fiyatı 25 bin Euro dedi…
Bizdekinin üçte biri filan…
Yani iyi fiyat.
MTV filan da yok.
Sadece sigorta…
Hani bizim Türk işi endekslerimiz var ya…
Otomobil de onlardan biri…
O endekse göre.
Durum iyi…
———
Herneyse…
Bilenler bilir.
Prag’ın her yeri tarihi bina.
Gotik mimari…
Muhteşem...
Bir Türk’e rastladık.
Dükkan sahibi…
1300’lü yıllardan kalmaymış binası…
Bizde elli yıl sonra.
Eskidiği düşünülenleri görünce…
Şaşırıyor insan…
Prag’da değişik bir ayrıntı da…
Her yer kilise…
Dağ taş…
Ama nüfusun ezici çoğunluğu ateistmiş…
Zaten kiliseler eskiden kalma…
Yüzlerce yıl önce.
Birbirlerini kesmişler…
Sonra ikinci dünya savaşı…
Ardından onlarca yıllık barış ortamı.
Şimdi biri balon patlatsa…
Ortalık birbirine girer.
Nasıl huzurlu bir yaşam…
Sınır komşularına baksana adamların…
Almanya, Avusturya, Slovakya, Polonya…
Bir de seninkilere bak…
Işınlanma da mümkün değil.
Ne yapacaksın.
Coğrafya kader deyip bırakacaksın…
—————
Beni şaşırtan bir nokta…
Kalabalık turist gruplarına karşın.
Sessiz bir şehir Prag…
Ufacık bir uğultu dışında…
Öyle sakin sakin ilerliyor hayat…
Sağda solda kahkaha atan biri varsa.
Yüzde doksan Türk çıkıyor!
Adamların dilencileri bile sessiz.
Tacizleri yok.
Şapkasını açmış kafayı öne eğmiş.
Zaten ne diyecek ki…
“Allah rızası için” dese…
Pazarlama tekniğine aykırı!
Belki de ajitasyon yasağı var…
Bilmiyorum yani.
———
Bunların hangi yemeği meşhurdu sahi…
Öyle çok kendilerine özgü bir şey yok.
Klasik Avrupa yemekleri….
Bence çok iyi değil.
Bir Arnavut pizzacısına gittik.
Adı Orsoj….
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da vardı…
Bizim için özel menü bastırılmış.
Türk bayraklı…
İki seçeneğimiz vardı sadece!
Ya Margarita pizza yiyecektik.
Ya da vejeteryan.
Ben ikincisini tercih ettim…
Hamuru çok kalın.
Yıkılmasa da.
İdare eder…
Seçeneklerimiz arasında et yoktu…
Bu arada son gün.
Prag büyükelçisi Egemen Bağış bizi konutunda ağırladı…
Orada kuzulu perde pilavı vardı…
Eliyle kesip servis etti…
Etin kaynağını da açıkladı….
“Türk kasabından helal kesim” dedi.
Taşlar sanki yerine oturdu…
———
Çekya sokaklarındaki tura devam…
Praglıların meşhur bir tatlıları var…
Tatlı mı dondurma mı tartışılır.
Adı spiral…
Bizim dondurma külahının çok daha kalını.
Taze taze yapılıyor.
Sıcak sıcak çıkıyor….
İçine ne istersen.
Çilek, çikolata filan koyduruyorsun.
İstersen üstüne dondurma…
Ufak bir çatal da veriyorlar…
İçindekileri yiyip.
Külah kısmına gelince.
Bence en güzel yerine…
Isıra ısıra ye…
Aslında…
Ağır bir tatlı…
Çikolatası çok sahici.
Çok lezzetli.
Hoşuma gitti…
Şekerci dükkanları var.
Şeker deyince.
Sanat eseri gibi böyle…
Kedi fare figürleri.
Ne ararsan…
Her şekilde.
Çeşitte...
Dikkatimi çeken bir şey de…
Yemek de yesen.
Tatlı da…
Adamlar peçete vermiyor.
Söküp alıyorsun adeta…
Büyük mücadeleyle.
Çok kıymetli!
O yüzden.
Prag’a gelen.
Yanına bol bol selpak getirsin!
Adamlar böyle böyle mi zengin oluyor?
Bilemedim!
Dikkatimi çeken bir şey de.
Plastik poşet yok.
Sıfır.
Parasıyla da yok.
Tamam çevre mevre işleri güzel de…
Kağıt poşet her şeye dayanmıyor ki.
Yırtılıyor.
Üstelik Türkiye’ye dönerken.
Kirli çamaşırlar için de…
Otelde bile…
Olmaması...
Facia…
Neyse.
Gelirseniz.
Ondan da alın yanınıza…
Otel dedim de aklıma geldi…
Corintia şahane oteldi yıllar önce…
Yine fena değil de…
Gece o böcek neydi arkadaş…
Öldürdüm öldürmesine de…
Rahatladım mı?
Ne gezer…
Sabaha kadar kedi uykusu!
———
Bir de şansımıza.
Prag soğuk olur genelde…
Küresel ısınmanın bize kıyağı…
Güzel iki gün geçti…
Ceket.
Bazen ince mont…
Kafası kırıklar için tişört de olur tabi…
Ama iyiydi…
Bir kaç küçük gözlem daha…
Motosikletlere yasak yollar gördüm…
Kuryeleri sevmiyorlar sanki…
Bir de.
Diğer Avrupa şehirlerine göre.
Bisiklet çok az…
Eski şehir meydanında…
Atlı arabalar…
Arabalı bisikletler var…
Atlı araba deyince…
Bizim Adalar’da…
Kavga kıyamet kaldırıldı ya.
Hayvan hakları filan diye…
Adam Avrupa’nın göbeğinde…
Dıgıdık dıgıdık geziyor yani…
Çekler…
Eski dönemlerini iyi anmıyorlar.
Büyükelçiliğin bize uyarısı…
“Çekoslavakya demeyin, gıcık oluyorlar”
Buradan benim çıkarımım…
Yıllar önce boşadıkları Slovakları sevmiyorlar…
Bilen birine sordum.
Slovakları küçük görüyorlarmış.
Yıllar önce Slovakya’ya…
Bratislava’ya da gitmiştim…
Ne yalan söyleyeyim…
Çeklerden daha sıcakkanlı gelmişlerdi…
Son olarak…
Sokak sanatçısı Banksy’nin yerini gördüm Prag’da…
Hala meçhul mü kendisi…
Bilemedim...
Zaten bir İngiliz olduğu sanılıyor da…
Dükkanı neden Prag’da…
Ne yalan söyleyeyim.
Çok da deşmedim.
Neyse.
Uzattım yeterince…
Sabrınız için teşekkür.
Ömrümüz yeterse.
Yine gider.
Yine yazarız…
Sırada fotoğraf turumuz var…
Bakın bakalım.
İyi çekmiş miyim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder