27 Nisan 2020 Pazartesi

27 NİSAN MUHTIRASI VE GİZEMLER


27 NİSAN MUHTIRASI VE GİZEMLER…
      Üzerinden tam 13 yıl geçmiş.
      27 Nisan 2007’deki…
      Hükümetlere verilen ilk muhtıra değil.
      Ama reddedilen tek muhtıra.
      Başbakanlık muhabiriydim o günlerde.
      Bildiklerinizi de yazacağım.
      Benim bildiklerimi de.
      Önce başa gidelim.
      Başbakan Erdoğan, Ak Parti’nin Cumhurbaşkanı adayını açıklıyor.
      Abdullah Gül.
      İsimden daha önemlisi.
      Ak Parti’nin içinden.
      Eşinin başı kapalı.
      İlk kez müesses nizamın belirlemediği birisi… 
      Aday açıklandı.
      Meclis’te ilk tur seçimler öncesinde…
      Beklenen centilmenlik dışı hamle geldi…
      Genelkurmay Başkanı Büyükanıt bildiri yayınladı.
      “Sözde değil özde laik” cumhurbaşkanı istedi.
      Aslında dayattı…
      Kahvesini aldı ve televizyonunun karşısına geçti.
      Geçmiş tecrübeler, “işlem tamam” diyordu.
      Ak Parti seçmeni bile “Buraya kadarmış” deyiverdi o gece.
      Hükümet ya istifa edecek.
      Ya seçime gidecek.
      Ya da kendisine dayatılan cumhurbaşkanı adayını kabul edecekti.
      Eğer şanslı ise, Ak Parti içerisinde “Uyumlu” biri dayatılacaktı.
      Normal şartlarda ise, dışarıdan dayatılan birini Meclis’te seçecekti.
      Sistem Erdoğan’ı ‘uysallaştırmak’ istiyordu.
      Erdoğan yol ayrımındaydı.

SONUNA KADAR DİRENME TALİMATI
       Muhtıra gecesi Erdoğan Başbakanlık konutundaydı.
       Yanında da o dönemin bilinen isimleri.
       Muhtıraya karşı Erdoğan’ın kafasında bir plan var ama…
       Hem istişare etmek adına.
       Hem de kimin nerede durduğunu görmek için…
       Herkese fikrini soruyor.
       Bir kısmı "daha sert bir bildiriyle karşılık verelim" diyor.
       Bazısı “askerle uzlaşmayı” teklif ediyor.
       Uzlaşma nasıl olacak?
       Ak Parti içinde müesses nizamın itiraz etmeyeceği bir cumhurbaşkanı adayı…
       Eşinin başı açık olması şart tabi.
       İsimler de telaffuz ediliyor.
       Erdoğan sessizce dinliyor.
       Sonunda kendi görüşünü açıklıyor.
      "Bu kez geri adım atmak yok" diyor.
       Büyükanıt’a sert bir karşılık verilmesine…
       Daha sert bir karşı bildirinin kaleme alınmasına karar veriyor.

HÜKÜMETİN METNİ MUHTIRADAN SERT
        Başbakanlık konutunda ışıklar sönmüyor o gece.
        Hükümetin önde gelen kurmayları.
        Metne katkı veriyor.
        Birkaç kez yazılıyor.
        Erdoğan’a gidiyor geliyor.
        Defalarca değişiyor.
        Tek bir “uzlaşmacı” ifadeden kaçınılıyor.
        Tepeden ifadelerle kaleme alınıyor her bir paragraf.
        “Şurayı yumuşatsak” diyenler oluyor kuşkusuz.
        Erdoğan çok tavizsiz…
       Metnin son hali geldiğinde.
       Bir sonraki günün öğle saatleri…
       Erdoğan “olur” veriyor.
       28 Nisan 2007.
       Saat 17.00…
       Vekaletler Caddesi.
       Başbakanlık Merkez Bina.
       Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek metni kamuoyuna duyuruyor.
       Büyükanıt’a çok daha sert ifadelerle yanıt veriliyor.
       İdeal olanı, Genelkurmay Başkanı’nın görevden alınması aslında.
       Ama bu bile o dönem için büyük adım.
       Metni bilen biliyor.
       Sadece bir cümlesi…
        “Genelkurmay Başkanı Başbakan’a bağlı bir memurdur.”
       Şeklen doğru.
       Ama kimsenin o güne kadar dile getiremediği…
       Demirel’in Erbakan’ın cesaret edemediği.
       Mesut Yılmaz’ın düşünmek bile istemediği…
       Bu korkulara rağmen…
       Kıyamet kopmuyor.
       Hükümet Cumhurbaşkanı adayında direniyor.
       Abdullah Gül yeniden aday oluyor.
       Seçiliyor.
       Biten sadece ilk raund.
       Müesses nizam pes etmiyor.
       Önce 367 krizi.
       Cumhurbaşkanlığı seçiminin iptali…
       Sonra genel seçim kararı.
       Sonra yeniden Cumhurbaşkanlığı seçimi.
       İşin dördüncü ve beşinci raundları da var tabi.
       Ak Parti kapatma davası.
       Sonra FETÖ’nün yargıdaki darbe girişimleri.
       Devam edelim…

ERDOĞAN YALPALAYANLARIN ÜZERİNİ ÇİZDİ
       27 Nisan gecesi Erdoğan’a bulunmaz bir fırsat verdi.
       O gece Büyükanıt’a verilecek cevabı ararken.
       Gelecekte kiminle yol yürüyüp yürümeyeceğine de karar verdi.
      O gece bazı yol arkadaşları davet gelmediği halde Başbakanlık Konutu’na giderken.
      Salonlar dolup taşarken…
      Bazıları devekuşu numarası yaptı.
      Krizin aşılmasını evinde bekledi.
      Eşinin dizinin dibinde oturdu.
      Pozisyon almaya korktu.
      Acele etmedi.
      Ama siyasi kariyerini bitirdi bilmeden…
      Bize gelen bilgiler o yönde ki…
      Erdoğan muhtıra sonrası iki grupla yolları ayırmaya karar verdi.
      Birincisi o gece gizlenenler.
      Diğerleri de “Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey”ciler…
      Yani “Muhtıracısına aşık” olanlar.
      Askerle neden takışalım abiciler…
     Dalgamıza bakalımcılar.
      Merak edenler için.
      İlk dönem Ak Parti milletvekili listesi ile.
      22 Temmuz 2007 seçimindeki listeyi karşılaştırırsanız.
      Bazı cevapları alırsınız…

27 NİSAN DELDİ DE GEÇTİ…
      Her hastalık araz bırakır.
      Her ilacın yan etkisi vardır.
      Hükümet muhtırayı savuşturdu.
      Ama kalıcı hasarlarıyla çok uğraştı.
      Yargı ve Emniyet’teki FETÖ’cüler büyük fırsat yakalamışlardı.
      Muhtıraya muhatap hükümet.
      Darbe iddialarına.
      Askerin içindeki cuntanın yapacaklarına…
      Sahte belgelere.
      Başbakan’a suikast düzenleneceğine kolaylıkla ikna edilebilirdi.
      Ergenekon ve Balyoz davaları.
      Ardından da.
      FETÖ’nün orduyu ele geçirme ideali…
      Büyükanıt’ın muhtırası sonrası bağışıklığı azalan hükümet.
      Darbelere daha açık hale geliyordu.
      Önce MİT krizi.
      Sonra 17-25 Aralık.
      En sonunda 15 Temmuz…
      Şimdi soruyu baştan soralım.
      Büyükanıt o muhtırayı kaleme almasaydı.
      Neleri yaşamazdık?
      Dahası…
      Nasıl bir Türkiye olurdu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder