27
NİSAN MUHTIRASI VE GİZEMLER…
Üzerinden tam 13 yıl geçmiş.
27 Nisan 2007’deki…
Hükümetlere verilen ilk muhtıra değil.
Ama reddedilen tek muhtıra.
Başbakanlık muhabiriydim o günlerde.
Bildiklerinizi de yazacağım.
Benim bildiklerimi de.
Önce başa gidelim.
Başbakan Erdoğan, Ak Parti’nin
Cumhurbaşkanı adayını açıklıyor.
Abdullah Gül.
İsimden daha önemlisi.
Ak Parti’nin içinden.
Eşinin başı kapalı.
İlk kez müesses nizamın belirlemediği
birisi…
Aday açıklandı.
Meclis’te ilk tur seçimler öncesinde…
Beklenen centilmenlik dışı hamle geldi…
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt bildiri
yayınladı.
“Sözde değil özde laik” cumhurbaşkanı
istedi.
Aslında dayattı…
Kahvesini aldı ve televizyonunun
karşısına geçti.
Geçmiş tecrübeler, “işlem tamam” diyordu.
Ak Parti seçmeni bile “Buraya kadarmış”
deyiverdi o gece.
Hükümet ya istifa edecek.
Ya seçime gidecek.
Ya
da kendisine dayatılan cumhurbaşkanı adayını kabul edecekti.
Eğer şanslı ise, Ak Parti içerisinde “Uyumlu”
biri dayatılacaktı.
Normal şartlarda ise, dışarıdan dayatılan
birini Meclis’te seçecekti.
Sistem Erdoğan’ı ‘uysallaştırmak’
istiyordu.
Erdoğan yol ayrımındaydı.
SONUNA
KADAR DİRENME TALİMATI
Muhtıra gecesi Erdoğan Başbakanlık
konutundaydı.
Yanında da o dönemin bilinen isimleri.
Muhtıraya karşı Erdoğan’ın kafasında bir
plan var ama…
Hem istişare etmek adına.
Hem de kimin nerede durduğunu görmek
için…
Herkese fikrini soruyor.
Bir kısmı "daha sert bir bildiriyle
karşılık verelim" diyor.
Bazısı “askerle uzlaşmayı” teklif
ediyor.
Uzlaşma nasıl olacak?
Ak Parti içinde müesses nizamın itiraz
etmeyeceği bir cumhurbaşkanı adayı…
Eşinin başı açık olması şart tabi.
İsimler de telaffuz ediliyor.
Erdoğan sessizce dinliyor.
Sonunda kendi görüşünü açıklıyor.
"Bu kez geri adım atmak yok" diyor.
Büyükanıt’a sert bir karşılık
verilmesine…
Daha
sert bir karşı bildirinin kaleme alınmasına karar veriyor.
HÜKÜMETİN
METNİ MUHTIRADAN SERT
Başbakanlık konutunda ışıklar sönmüyor
o gece.
Hükümetin önde gelen kurmayları.
Metne katkı veriyor.
Birkaç kez yazılıyor.
Erdoğan’a gidiyor geliyor.
Defalarca değişiyor.
Tek bir “uzlaşmacı” ifadeden kaçınılıyor.
Tepeden ifadelerle kaleme alınıyor her
bir paragraf.
“Şurayı yumuşatsak” diyenler oluyor
kuşkusuz.
Erdoğan çok tavizsiz…
Metnin son hali geldiğinde.
Bir sonraki günün öğle saatleri…
Erdoğan
“olur” veriyor.
28 Nisan 2007.
Saat 17.00…
Vekaletler Caddesi.
Başbakanlık Merkez Bina.
Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek metni
kamuoyuna duyuruyor.
Büyükanıt’a çok daha sert ifadelerle yanıt
veriliyor.
İdeal olanı, Genelkurmay Başkanı’nın görevden
alınması aslında.
Ama bu bile o dönem için büyük adım.
Metni bilen biliyor.
Sadece
bir cümlesi…
“Genelkurmay Başkanı Başbakan’a bağlı
bir memurdur.”
Şeklen doğru.
Ama kimsenin o güne kadar dile
getiremediği…
Demirel’in Erbakan’ın cesaret edemediği.
Mesut Yılmaz’ın düşünmek bile istemediği…
Bu korkulara rağmen…
Kıyamet
kopmuyor.
Hükümet Cumhurbaşkanı adayında
direniyor.
Abdullah Gül yeniden aday oluyor.
Seçiliyor.
Biten sadece ilk raund.
Müesses nizam pes etmiyor.
Önce 367 krizi.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin iptali…
Sonra genel seçim kararı.
Sonra yeniden Cumhurbaşkanlığı seçimi.
İşin dördüncü ve beşinci raundları da var
tabi.
Ak Parti kapatma davası.
Sonra FETÖ’nün yargıdaki darbe
girişimleri.
Devam edelim…
ERDOĞAN
YALPALAYANLARIN ÜZERİNİ ÇİZDİ
27 Nisan gecesi Erdoğan’a bulunmaz bir
fırsat verdi.
O gece Büyükanıt’a verilecek cevabı
ararken.
Gelecekte kiminle yol yürüyüp yürümeyeceğine
de karar verdi.
O gece bazı yol arkadaşları davet
gelmediği halde Başbakanlık Konutu’na giderken.
Salonlar dolup taşarken…
Bazıları devekuşu numarası yaptı.
Krizin aşılmasını evinde bekledi.
Eşinin dizinin dibinde oturdu.
Pozisyon almaya korktu.
Acele etmedi.
Ama siyasi kariyerini bitirdi bilmeden…
Bize gelen bilgiler o yönde ki…
Erdoğan muhtıra sonrası iki grupla yolları
ayırmaya karar verdi.
Birincisi o gece gizlenenler.
Diğerleri de “Aman ağzımızın tadı
bozulmasın Ali Rıza Bey”ciler…
Yani “Muhtıracısına aşık” olanlar.
Askerle neden takışalım abiciler…
Dalgamıza bakalımcılar.
Merak edenler için.
İlk dönem Ak Parti milletvekili listesi
ile.
22 Temmuz 2007 seçimindeki listeyi
karşılaştırırsanız.
Bazı cevapları alırsınız…
27
NİSAN DELDİ DE GEÇTİ…
Her hastalık araz bırakır.
Her ilacın yan etkisi vardır.
Hükümet muhtırayı savuşturdu.
Ama kalıcı hasarlarıyla çok uğraştı.
Yargı ve Emniyet’teki FETÖ’cüler büyük
fırsat yakalamışlardı.
Muhtıraya muhatap hükümet.
Darbe iddialarına.
Askerin içindeki cuntanın yapacaklarına…
Sahte belgelere.
Başbakan’a suikast düzenleneceğine
kolaylıkla ikna edilebilirdi.
Ergenekon ve Balyoz davaları.
Ardından da.
FETÖ’nün orduyu ele geçirme ideali…
Büyükanıt’ın muhtırası sonrası
bağışıklığı azalan hükümet.
Darbelere daha açık hale geliyordu.
Önce MİT krizi.
Sonra 17-25 Aralık.
En sonunda 15 Temmuz…
Şimdi soruyu baştan soralım.
Büyükanıt o muhtırayı kaleme almasaydı.
Neleri yaşamazdık?
Dahası…
Nasıl bir Türkiye olurdu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder