31 Mart 2023 Cuma

NEFES NEFESE…


Anket çok…

İki tarafın da kazandığı…

Hatta farkların olduğu…

Ve ibrenin ortada olduğu…

Metropoll anketini merak ettim.

Başkan Özer Sencar’la randevulaştık…

Diyor ki…

-Kılıçdaroğlu ve Erdoğan bıçak sırtı gidiyorlar…

Yani…

-Aradaki fark kayda alınacak kadar değil…

Genel soruyla devam…

İki büyük aday.

Sözgelimi ikinci tura kalsalar…

-Bu durumda Kılıçdaroğlu yüzde 44.6.

-Erdoğan ise yüzde 42.

Kılıçdaroğlu küçük de olsa avantajlı o zaman…

-Hayır tam öyle diyemeyiz…

Neden?

-Birincisi.

-Hata payı içerisinde bir fark.

-ikincisi ve önemlisi…

-Kılıçdaroğlu’nun oylarının.

-Bundan sonra artması için bir neden görmüyorum.

-CHP, İyi Parti ve HDP onu maksimum destekliyor…

Yani doyum noktası mı?

-Aynen öyle…

Kararsızlar ne durumda?

-Onların yüzde 6’sı Cumhur İttifakını destekliyor.

-Yüzde 2.6’sı ise Millet İttifakı seçmeni.

-Bu Cumhur kökenli kararsızların yarım puanı bile CHP’ye gitmez.

-CHP’lilerin yapacağı tek şey CHP’ye gitmek…

Anlaşıldı.


“DEPREMİN ERDOĞAN’A MALİYETİ 5 PUAN”

Peki o halde.

Benim bir çıkarımım var.

Demek ki…

Deprem Erdoğan’ın oylarını çok düşürmemiş…

-Tam katılmıyorum.

-Depremin Erdoğan’a maliyeti tam beş puan…

-Ak Parti Ocak ayında zirve yaparak yüzde 39’u gördü.

-Şubat’ta 37, Mart’ta 34’e düştü…

-Kayda değer bir etki var…

-Mesela Erdoğan Ocak ayında Kılıçdaroğliu’nun iki puan önündeydi.

-Şimdi iki puan gerisinde…

Peki depremden getirdiği sıkıntılar.

Bunları kimin çözeceği konusunda.

Seçmen ne düşünüyor?

-Benzer bir sorumuz var tabi…

-İktidar çözer diyenler muhalefetten yukarda.

-Deprem konutlarını bu adamlar bitirir düşüncesi var.

-34 puanlık bir kitle Erdoğan’a mutlak inanıyor.

-Garip bir sonuç da çıkıyor bazen.

-Kılıçdaroğlu’na oy veririm diyor, sonraki soruda Erdoğan kazanır cevabını veriyor…


“MEMLEKET PARTİSİ YÜZDE 3.4 GÖRÜNÜYOR”

Gelelim son günlerin popüler tartışmasına…

Nedir bu Muharrem İnce rüzgarı?

-İstersen Memleket Partisi’ne ilişkin ölçüm sonuçlarını paylaşayım…

-Şu anda oy oranları yüzde 3.4 düzeyinde.

-Ama yükseliş çok kayda değer.

-Ocak ayında binde 3 civarındayken…

-Şubat’ta 2.7, Mart’ta 3.4….

Çok ciddi bir oy gibi geldi bana.

Peki.

Kimden alıyor?

O çok konuşulan Z kuşağı mı var arkasında?

-Bir kere İnce’nin seçmen kitlesinin yüzde 70’i 34 yaş altı.

-Dolayısıyla bir hayli genç.

-İkincisi, bu kitle apolitik ve siyaseti sevmiyor.

-Mevcut siyasetçilerin hepsinden, iktidarından da muhalefetinden de uzak duruyor.

Tepki oyu diyebilir miyiz?

-Tamamı tepki oyu…


“İNCE OYLARININ YARISINI CUMHUR İTTİFAKINDAN ALIYOR”

Peki.

İnce hangi ittifaka daha çok zarar veriyor.

Yani.

Hangi seçmen kitlesinden daha çok çalıyor…

-Şaşıracaksınız belki ama.

-Bu yüzde 3.4’ün yarısına yakını Cumhur ittifakından.

-Yüzde 39 eski Ak Parti seçmeni…

-Yüzde 20’si civarı da CHP seçmeni…

O halde iktidardan daha çok çalıyor.

-Kesinlikle.

Bu durumda kamuoyu algısı açısından bir yanlış yapılmıyor mu sizce?

-Bir kere İnce’nin muhalefetin oyunu böldüğü iddiası doğru değil.

-İktidar medyasının ince’yi gündemde tutmasının da…

-Kendileri açısından iyi bir strateji olduğunu sanmıyorum.


“MASA KRİZİ İYİ PARTİ’Yİ GERİLETMEMİŞ”

Gelelim masaya…

Mart ayı başında.

Millet İttifakı’ndaki kriz.

Nasıl bir etki bıraktı?

Özellikle de İyi Parti’de…

-Şaşıracaksınız ama.

-İyi Parti’nin kriz öncesi ve sonrası oyları aynı.

O halde krizden hiç etkilenmemişler…

Hani Akşener masadan kalkınca…

Parti teşkilatında bir sürü istifalar olmuştu…

-Oldu oldu da….

-Akşener kalktığı masaya hemen dönünce…

-Bu sorunun çözümü gibi algılanmış…

-O seçmen de çok etkilenmemiş…

-Şubat ayı oyları yüzde 9.6…

-Mart’ta yüzde 9.3…

-Anlamlı bir düşüş değil…

Nasıl bir kitle bu İyi Parti seçmeni…

-Atatürkçü, milliyetçi…

-Aynı zamanda seküler yaşam tarzına sahip.

-Adana’dan Tekirdağ’a kadar sahil şeridinde bir kesim…

-Gençliğinde bir şekilde milliyetçi olmuş, para kazanmış, harcamayı öğrenmiş…

-Seküler grup…

Bunlar eski CHP seçmeni mi?

-Öyle de var, eski MHP seçmeni de var…

Benim yorumum eski liberal MHP’liler…

-Olabilir…

-Ama şu yargı daha doğru.

-İyi Parti seçmeni ile Ak Parti arasında geçişkenlik yok gibi…

-CHP ve İyi Parti seçmeni arasında geçişkenlik çok yüksek…

Masanın diğer aktörlerine bakarsak.

-Davutoğlu ve Babacan’ın masaya kattığı bir şey yok.

-Çünkü Türkiye’nin mevcut durumunda sorumlulukları.

-Ve imzaları var….


“HDP SEÇMENİNİN YÜZDE 87’Sİ KILIÇDAROĞLU’NUN ARKASINDA”

Gelelim HDP işine…

HDP’nin aday çıkarmayıp.

Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı…

HDP seçmenini.

Doğrudan Kılıçdaroğlu’na yöneltiyor mu?

-Evet… Çünkü HDP en disiplinli parti.

Disiplinli derken.

-Yani parti yönetiminin seçmenine en hakim olduğu parti…

-HDP seçmeninin yüzde 87’si Kılıçdaroğlu’na oy verme eğiliminde.

Yüzde 13 fire de var…

-Bu normal. Düşük bir yüzde.


“KÜRTLERİN YÜZDE 20’Sİ KILIÇDAROĞLU’NA UZAK”

Peki.

Kürt seçmeni ile HDP seçmeni aynı mı?

Aynı kategoride mi değerlendirilmeli…?

-Hayır…

-Mesela.

-Kürt seçmeni içerisinde.

-Yüzde 20 oranında muhafazakar bir kitle var ki.

-Bu seçmen asla Kılıçdaroğlu’na oy vermiyor.

-diğer kısımdan da vermeyecek var ama.

-Bu kesim hiç oynamıyor yerinden…

HDP’nin Kılıçdaroğlu’nun yanında durması.

Milliyetçi olduğunu söylediğiniz.

İyi Parti seçmenini etkilemez mi?

-Bir kısım İyi Parti seçmenini dışarı itebilir, evet…

-Mart ayı araştırmasında yüksek bir etki görülmüyor.

Ama zaman içinde.

Kandil’den, HDP’den gelen.

Biraz da marjinal algılanan açıklamalar olursa…

-Kandil’den yapılan yayınların.

-Özellikle Erdoğan ve MHP karşıtı açıklamaların.

-Erdoğan’a yaradığını düşünüyorum.

-Bunları Millet İttifakı’nın istediğini sanmıyorum…

Özer bey son olarak.

Bir robot resim var mı?

Kazanacak adayla ilgili…

-Erdoğan yıllarca nasıl kazandı biliniyor.

-Ben muhalefet açısından çizeyim…

-Birincisi, CHP, İyi Parti ve HDP’nin maksimum desteğini almalı…

-ikincisi herhangi bir dindar kesimin vetosunu yememeli.

-Üçüncüsü de sandığı koruyabilmeli…




METROPOLL ARAŞTIRMASININ KÜNYESİ:

26 BÖLGEYİ ESAS ALAN 28 İLDE, 13 OCAK 14 MART TARİHLERİ ARASINDA ORTALAMA 2046 KİŞİ İLE YAPILMIŞTIR…. 

ARTI 2.13 EKSİ 2.18 HATA PAYI İLE TELEFON YÖNTEMİYLE GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR…

27 Mart 2023 Pazartesi

BİLMEDİĞİNİ BİLMEMEK…


Siyasi öngöründe yanılırsın.

Çok normal…

Ama.

Düpedüz bir komplo üretip…

Gerçekleşmeyince.

Hiç bir şey olmamış gibi.

Normal insan muamelesi beklemek…

Bizim ülkede oluyor….

Adam diyor ki…

“Bak YSK karar alacak”

“Erdoğan’ın adaylığını reddedecek”

“Böylece Erdoğan da…”

“Kaybedeceği seçime girmeyip”

“Üstüne bir de mağdur olacak”

Oldu mu?

Olmadı tabi ki…?

Dahası...

“Siz boşuna nefes tüketmeyin”

“Kılıçdaroğlu aday olmayacak”

“Onun adayı hazır”

“Ama sizle alay ediyor”

Ne oldu?

Meşhur türküdeki gibi…

Neredesin sen?

Ya da…

“HDP’yle anlaşmışlar”

“Üç bakanlık vereceklermiş”

“Bir de Cumhurbaşkanı yardımcılığı”

“Akşener ikna olmuş”

Veya….

“İyi Parti’den 12 vekil istifa edecekmiş”

“HDP mevzusundan dolayı”

Ne oldu sahi…?

Bitmedi...

“Kılıçdaroğlu gidecek”

“İmamoğlu’nun elini kaldıracak”

“Böylece onu aday yapıp”

“Hem de Akşener’den insiyatifi alacak”

Ya da…

“İmamoğlu son gün gidip”

“Akşener’in yanında”

“Adaylığını ilan edecek” diyen arkadaş…

Bir de.

“Bunlar LGBT evlilikleri için adım atacaklar”

“Saadet zaten sessiz kalacakmış”

Bu tipolojinin iki ucu birbirini besliyor…

İkisi de susmuyor.

Daha kötüsü.

İkisi de mahallesinde itibar görüyor…

Her gün taze şeyler uydurup.

Seçim sonrasında da…

Kenardan köşeden tutturduğu bir şeyle.

“Ben demiştim” diye yürüyecek…

“MHP Cumhur ittifakından çekilecek…”

“Erdoğan aday olmayıp Bayraktar’ı aday yapacak”

“Zaten bunlar seçim meçim yapmayacak, yaz bir kenara”

14 Mayıs diyecekler de, YSK yapamayız diyecek”

“Soylu son gün ayrılacak, MHP’ye geçecek”

Bunları duydu bu kulaklar…

“Dedikodu” bile denemeyecek şeylere.

Bilgi dediler…

Analitik ve vicdanlı yorum yapanlara.

“Bunun da kimden olduğu belirsiz” yaftası vurdular.

Mutlaka bir tarafta olmak.

Bir şeyler uydurmak.

Uydurulanlara inanmak şartmış gibi…

Oysa tam da ihtiyacımız olan profil…

Komploya itibar etmeyip.

Bildiğini, gördüğünü ve inandığını.

Üslubunca.

Ekranda da konuşabilenler…

Analitik ve hakkaniyetliler…

Sıkıcı gibi görünse de…

“Bilmiyorum” diyebilen…

Kime yaradığından çok…

“Doğru mu?” kaygısını güdebilenler…

25 Mart 2023 Cumartesi

ZAMAN ÖLÜRKEN…

Unutkan zihnimiz…

Yemeye programlı…

Bir türlü doymaz…

Cotarelli’yi kaç kişi bilir…?

Gözde IMF memuruydu…

Çeki Gori diye bir adam vardı…

Fiorentina kulübünün başkanıydı…

Annesiyle bir olup.

Fatih Terim’i kaçırmışlardı…

Peki.

Nihat Beyan’ı kaç kişi hatırlıyor?

Televizyonların

Yarışma programlarının. 

Tescilli noteriydi…

Kenan Şeranoğlu vardı…

Titan saadet zinciri haberlerinin.

Ana kahramanıydı.

Çok acayip ceketi ile dans ederdi…

Kibariye ve genç kocası…

Onun bu evliliğine kızan.

Konuşkan annesi…

Tulio Lanese’yi bilir misiniz?

“Hayır” dediğinizi duyuyorum.

1988 yılında.

Avusturya-Türkiye maçında.

Penaltıyı vermedi diye…

“Terörist” ilan edilmiş…

Gazeteler adresini yayınlamış.

Evi mektup yağmuruna tutulmuştu…

Bülent Özveren Eurovision’da ne ise…

Ertan Kunter de…

Basketbol maç anlatımı denince…

Tek isimdi.

1985 finalinde.

Sabonis’in smacı için.

“Görülmüş şey değil” diye bağırması.

TRT’de görülmüş şey değildi…

İsmet Badem ise bir sonraki kuşağın.

En popüler yorumcusuydu…

80’lerin reklamlarını hatırlar mısınız?

Bir reklamda…

“Okey Dasti” diyen biri vardı…

Bu tabir dilimize dolanmıştı…

Lafı çok uzatana, “Okey Dasti” derdik…

Tabi “Kısa kes Meges”i de unutmayalım…

Pire Ferhat ve küçük Hüsamettin’i.

1982 anayasası yazılırken.

Sıra dışı soyadıyla akılda kalan…

Orhan Aldıkaçtı’yı…

Yine soyadı ile müstesna.

Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ı…

Ceyar’lı Dallas’lı günlerin.

Buz pateni yayınlarını.

Katerina Witt’i.

Jane Torwill-Cristopher Dean çiftini…

Hatırlayan kaç kişiyiz?

Spor röportajcısı Bülent Karpat vardı.

Gaflarıyla sevilirdi.

Teknik Direktör Vengloş’a.

 “Mutlu görünüyor musunuz?” diye sormuştu…

Hava durumu sunucusu Ersin İmer’in…

Hep mahçup bir edası vardı…

İlk özel televizyonda ise…

Hülya Uğur vardı…

Şuh tarzıyla.

“Sizin havanız iyi olsun” derdi…

Keşke güzel şeyler hep hatırlansa…

Yılan oyunlu telefonları…

Bugün bir gence gösterin bakalım.

Ne diyecek?

Ya da tuşlu telefonu…

Veya ıslık çalınca öten anahtarlık.

Döküm düdüklü tencere.

Ve onun sonradan takılan düdüğü…

Şişeyi götürüp.

Kolonya doldurttuğumuz günleri…

Kolonya pompasını…

Bakkalda satılan açık bisküden…

Fasikül biriktirerek sahip olduğumuz ansiklopediye…

Kartondan maskeleri yüzümüze takıp.

Eğlendiğimiz günleri…

Nasıl unuttuysak.

Bugünün vazgeçilmezleri de dahil.

Herkes.

Herkesi.

Her şeyi unutacak…

Zamanın ruhu hep yaşasa da.

An ve hatıralar.

Ölüp gidecek…

20 Mart 2023 Pazartesi

YENİDEN REFAH İŞİ NEDEN OLMADI?

 YENİDEN REFAH İŞİ NEDEN OLMADI?

MESELE VEKİL PAZARLIĞI DEĞİL…

MESELE…

BAŞAKLI AMBLEM...


Siyaset böyledir…

“Bitti” derken başlar…

“Oldu” derken kopar…

İkincisini yaşadık.

Yeniden Refah.

Cumhur ittifakına “hayır” dedi…

Oysa.

Daha bir hafta önce…

YRP’nin üst düzey bir yöneticisi…

Yanından ayrılırken.

“Üç ay sonra Külliye’de görüşürüz” demişti gülerek…

Kendinden de çok emindi…

Ne oldu da bozuldu işler?

Karşımdaki başka bir üst düzey yönetici…

Sordum...

Vekil pazarlığı kesinlikle olmamış.

Cumhur ittifakı tarafı.

Parti logosu işini sorun etmiş…

Erbakan da “o halde olmasın” demiş.

Her şey bu sabah şekillenmiş…

Basit gibi ama…

Öyle….


“DEMEK Kİ SORUNLAR KÜÇÜK DEĞİLMİŞ”

Karşımdaki yöneticiye soruyorum.

Hani iyi gidiyordu?

-Ben de oldu demiştim de… Demek ki küçük sorunlar o denli küçük değilmiş.

Vekil pazarlığı mı?

-Asla öyle bir şey yapmadık.

Sorun nedir o halde?

-Kendi logomuzla seçime girmek istedik. Ona da MHP karşı çıkmış diyorlar.

Öyle miymiş?

-Kesin bilmiyorum, dedikodular o yönde. Karşı tarafa sormalısınız….


“LOGOYLA GİRSEK SEÇİME DAMGA VURURDUK”

-Muhtemelen bizim listelerimizde girin.

-Logoyu çok dert etmeyin dedilerse…

Bunda bir sakınca var mı?

-Tabi ki… Bizim logomuz o pusulada olsa…

Olsa ne olurdu?

-Belki de seçimlere damgamızı vuracaktık…

-Zaten edilgen şekilde….

-Onların listeleriyle girmemiz de olmazdı…


“GERİ DÖNÜŞ ZOR”

Peki…

Geri dönüş ihtimali yok mu?

Akşener yapmıştı ya karşı mahallede…

Onun gibi mesela…

-Eğer genel başkanımız cumhurbaşkanı adaylığına müracaat etmemiş olsaydı…

-Erdoğan ve ekibi.

-Ayın 24’üne kadar çabalayabilir.

-Ortada buluşmaya gayret edebilirlerdi…

-Ancak artık bir geri dönüşün olmayacağını düşünüyorum…

Ama 24 saatte çok şey olabiliyor…

-Haklısınız. Siyaset değişik bir şey.

-Ne olur ne biter bilmiyorum…

-Bana sorarsanız, bundan sonra ittifak olursa…

-Ancak seçimin ikinci turunda olur.

-O zaman da bizden beklediklerini bulamayabilirler…

Parti olarak mı, seçmen olarak mı?

-Seçmen olarak…

-Çünkü biz üç beş vekil pazarlığı yapmadık.

-Geçici seçim işbirliği dedik o da olmadı…

-Bence ıvır zıvır şeylere takıldılar…

-Erdoğan seçimi kaybederse, bu üç-beşle olmayacak zaten…


“ERBAKAN GELECEĞİN LİDERİ”

Peki.

Siz de kazanamazsanız.

Öyle bir beklentiniz var mı bilmiyorum…

Nedir planınız programınız?

Tek başına girecekmişsiniz…

-Benim şahsi kanaatim…

-Beş yıl sonra buralar gençlere kalacak.

-En genç ve istikbal vaat eden ise bizim liderimiz Fatih Erbakan….

Neyse...

Sonuçta beş sene sonrası uzun zaman.

Herkesin projeksiyonu var gayet normal…

Yeniden Refah’taki hava bu…

Ak Parti’de nasıl…?

Henüz tam bilmiyorum.

O yüzden bir tarafı eksik…

Oradan da sağlam kulisler gelirse….

“Aslında neden bitti?” bulmacası tamamlanır…

18 Mart 2023 Cumartesi

ALKOLSÜZ KOLONYA VE ÖTESİ


Bence hayatımızın temeli.

Zamanın ruhu.

Her şeye o yön veriyor.

Hatta.

Televizyon dizilerine bile…

Dizilerdeki.

Dönemsel trendlere de….

Mesela.

Psikiyartrik ögeleri kullanan.

Derin ruh çözümü yapan diziler.

Çok ekmek yedirdi…

Hala yediriyor…

Ama…

Dizilerdeki trendler arasında.

En devrimsel olanı…

Muhafazakar-seküler çelişkilerini konu alanlar.

Geçmişteki zengin-yoksul çelişkisi gibi…

Dahası.

Uzun süredir gözümüzün önünde olmasına karşın.

“Karakter” mertebesine terfi edemeyen.

Başörtülü insanlar…

Onların.

Ultra-muhafazakar erkekleri…

Ve bu kişilerin…

Giyimlerinden.

Evlerini döşeme biçimlerine….

Altın varaklarına.

Ahşap seviciliklerinden…

Hat süslemelerine kadar.

Buna mukabil.

Seküler kesimin evlerindeki.

Tablolara.

Tarz heykelciklerden.

Yılbaşı süslemelerine

Çam ağaçlarına.

Noel babalara kadar…

İlmek ilmek işlenen.

Alt metinler…

Artık dizi camiası.

Bu karakterleri.

Bu yaşam tarzlarını da tanıdı.

Ve bence….

İzleyici de çok tuttu…

28 Şubat süreci sonrası…

15-20 yıl süren çekingenlikten dolayı.

Dertsiz başlarını.

Dertlendirmekten korkanlar için.

Artık. 

Hem daha rahat bir ortam.

Hem de ekmek var…

Bu temanın öne çıkardığı iki dizi ise…

“Kızılcık Şerbeti” ve “Ömer”

Tabi.

Asıl iddialı olan birincisi….

—————

Kızılcık Şerbeti’nde.

Zengin ama ultra-muhafazakar bir ailenin.

Çocuklarının evliliği nedeniyle.

Seküler orta sınıf bir aileyle iç içe girmesi.

Girmek zorunda kalması işleniyor….

İki aile arasında bir evlilikle başlayan ilişkiler…

Aşklar.

Çelişkiler.

Ve yeni iç içe geçmelerle…

Bambaşka boyutlara varıyor….

Burada verilen mesajlar…

İki ayrı kesimin.

Çok çelişki içeren.

Özel hayat tarzlarına dair ayrıntıların.

Bir kısmı...

Gerçekten hayatın içinde.

Aslında çoğunu bildiğimiz halde…

İzlerken keyif veriyor…

Bir kısmı ise efsane.

Bence gerçek dışı…

Geri kalanları ise…

Ön yargı….

Ama…

Eleştirmek.

Merak etmemeyi gerektirmiyor…

————————

Dizinin bir başka özelliği de…

Kendinizi taraf hissetmeye zorlaması….

Bazen bir taraf gibi oluyorsunuz.

Bazen diğerini tutuyorsunuz…

Onlar da bunu bilerek.

Bazen sizi muhafazakar.

Bazen seküler yapıyor…

Mesela.

Çok tartışılan alkolsüz kolonya sahnesi.

Ya da…

Aşırı muhafazakarların.

Kolonyaya tuz atarak.

Alkolden arındırdığı iddiası…

Doğru mu?

Hiç duymadım…

Ya da….

Muhafazakar aileye gelin giden.

Din ve inanç konularında mesafeli gelinin.

Annesiyle birlikte.

Çocuk odasını…

Domuz figürleri içeren duvar kağıdı ile kaplatması.

Beraber oturduğu kayınvalidesinin.

Duvar kağıtlarını yırtması…

Yerine nazar boncuklu olanları yaptırması…

Ya da…

Edilen duaya “amin” demek yerine.

“Sağolun” diyen seküler aile bireyleri…

Muhafazakar aileye gelin giden Doğa’nın.

Dua okunurken başını örtmesine…

Annesi Kıvılcım’ın büyük endişeyle yaklaşması…

Kıvılcım’ın gözündeki korkunun.

Bir dönem.

“İran oluyoruz” endişesi taşıyan kesim ile.

Benzer korku olması…

Ya da….

Yine Kıvılcım’ın.

Muhafazakar aileden Ömer’le ilişkisi…

Ömer’i kendi tarzlarına yakın bilmesine karşın.

Cuma namazına gittiğini öğrenmesi ile.

Yüzünde beliren hayret-endişe karışımı durum…

İzleyiciye güzel hissettirilmiş…

Yine iki kesimin çelişkileriyle devam…

Mesela.

Evde köpek besleme girişiminin.

Köpek-abdest-namaz konusuyla harmanlanıp.

Muhafazakar aile meclisine çarpması.

Bu örnekleri artırabiliriz…

—————

Ama bence asıl dikkat çeken ve tepki toplayan.

Ultra-muhafazakar ailenin.

Babasının sözünden çıkmayan.

Hatta onun bulduğu kızla.

Sorgusuz nikah masasına oturan oğlunun.

Dışarda rastgele ilişki yaşayabilmesi.

Bunu öğrenen babasının.

“Erkektir” diyerek bunu sorun etmeyişi….

Hatta müstakbel kayınpederinin bile.

Olayı duyunca.

Konuşmaya bile gerek görmeyişi…

Çok muhafazakar olmasına karşın…

Makul bir karakter olarak resmedilen Abdullah beyin.

Oğlunu cheese-cake yaparken görünce…

“Herkesin oğlu karı-kıza gider, bu kek yapıyor” demesi.

Ve Abdullah beyin karısı Pembe hanımın.

Bu sözleri hiç yadırgamaması….

Kızına zorla imam nikahı kıydırmakta.

Hiç bir sakıncasının görülmemesi…

Abdullah beyin.

Her yönden kendisine aykırı tarzı olan.

Açık saçık giyinen.

İnançsal yönü de hiç hissedilmeyen.

Savruk...

Ve kendisinden onlarca yaş küçük olan.

Karşı ailenin Alev’ine aşık olması.

Bunu saklamaması.

Alev’in de.

Karizmatik ama yaşlı.

Üstelik ultra-muhafazakar Abdullah beye karşı boş olmaması….

Muhafazakarların kadına bakışı….

Muhafazakar kadınların.

Kocalarını elde tutmaktaki zorlukları.

Kendilerine güvensizlikleri...

Çok işlenmiş…

Gelinine çok açık gecelikler bakan.

Başörtülü Pembe hanımın bilinçaltı gibi…

Yine aynı Pembe hanımın.

Kocasından sürekli şüphelenmesi gibi…

Aslında.

Marazi olarak algılatılan bu durumlar…

Bence toplumsal…

Bir kesimin değil.

Her kesimin problemi ya da yaşadığı durum.

Dizide seküler hayat tarzındaki bireyler de eleştiriliyor… 

Hem de bayağı sertçe…

Mesela.

Kıvılcım hanımın.

Alışverişte gördüğü başörtülü kadına…

“Bunlar da her yeri işgal ettiler” demesi…

Yine.

Muhafazakar kesimi temsil eden bireylerin.

Görece açık giyinen kadınlara karşı…

Anlamlı bakışları da.

Güzelce resmedilmiş…

————

Dizide bir dengeleme mekanizması da var…

Bir yere çok vurduğunu hissederse.

Hemen karşı mahalleye de bir sopa doğrultuyor.

Mesela...

Din ile mesafeli.

Aynı zamanda.

Ayrımcı davranışları hissedilen.

Okul müdiresi Kıvılcım hanımın…

Başörtülü bir velinin.

Özürlü çocuğuna.

Kendi çocuğu gibi kol kanat germesi…

Bu arada bir sembol daha….

Muhafazakar ailelerin evlerine.

Ayakkabılar çıkarılarak.

Terlikle girilirken.

Seküler aile bireyleri.

Evlerine doğrudan dalıyorlar…

Botla, ayakkabıyla vesaire….

Bu muhafazakarlıkla ilgili bir şey mi…?

Yoksa toplumun çok büyük kesimi.

Eve girerken ayakkabısını çıkarır mı?

Siz karar verin…

———————

Tabii…

Toplumun iki farklı kesimi varsa.

Bunların birbirinden koptuğu düşünülemez.

Dizi bunu da gözetmiş.

Ne de olsa dengeleme mekanizması var.

Mesela.

Daha dışarı açık olan ailenin.

Anneanne pozisyonundaki Sönmez hanımı…

Ailesine göre.

Çok daha geleneksel davranıyor.

Dini ögelere.

Kadınların yaşantılarına dikkat etmesine.

Diğerlerine göre daha anlayışlı.

Üstelik bazen.

Sönmez hanım.

Karşı mahalleye özeniyor…

Onların geleneksel tavırlarının.

Aile kavramını yücelttiğini düşünüyor gibi…

————

Bir de.

Nursema realitesi var ki…

Her kesimden izleyiciyi.

Acıya gark eden.

Başı örtülü.

Ve ailesinin baskısı altında.

Zorla evlendirilen kız.

Ağzı var dili yok iken.

Gördüğü zulüm…

Karşı mahalledeki hemcinslerinden büyük destek görmesi.

Buna karşılık.

Evdeki annesi tarafından.

Neredeyse ölüme gönderilir gibi.

Zorla.

İstemediği bir aileye gelin edilmesi…

Nursema’nın gözünden hayatın sorgulanması.

Bir zamanlar.

Giyimlerinden dolayı ayıpladığı.

Bazı hemcinslerinin.

Aslında kendisine.

Herkesten yakın olduğunu hissetmesi…

Bence çok acayip.

Tartışmalı.

Ama ilgi çekici bir mesaj….

Üstelik Nursema ile ilgili konular ekseninde.

Bir dönem.

Erkek arkadaşı olan Umut’un.

Başı açık olan annesinin.

Nursema’yı ilk gördüğünde.

Sırf başörtüsünden dolayı.

Onu temizlikçi sanması…

Toplumsal kodların.

Fay hatlarının canlandırılması.

Bence eleştiriye açık.

Ama kıymetli…

————

Bu tarz yapımlara bir başka örnek…

Mesela...

Bir de “Ömer” isimli dizi var….

“Kızılcık Şerbeti”ne göre daha naif….

Nostaljik bir mahallede geçen.

Hatta.

21.yüzyıla göre çok saf kalmış.

Yine ultra-muhafazakar olmasına rağmen.

Sosyo-kültürel olarak.

Daha alt kesimden.

Daha halim selim aileler…

Ömer dizisinde.

Muhafazakar tiplemelerin karşısına konan.

Evet belki daha seküler ama…

Yine halktan.

Yine gelenekçi.

Ama daha farklı aileler.

Ve karakterler….

—————

Mesela.

Tabu yıkan konu…

Cami İmamı’nın oğlu Ömer’in.

Kendisinden epeyce büyük.

Dul ve çocuklu bir kadına aşık olması.

Bu kadının dini öğelere mesafeli görünmesine.

Sabahları taytını giyip spor yapmasına karşın…

Ömer camide sabah ezanını okurken.

Sporuna ara verip.

Uzun uzun ezanı dinlemesi…

Yani alt mesaj şu….

Seküler olan.

Ama ezan sesi duyunca duygulanan tipleme.

Üstelik içinde aşk da var….

Bir de dizinin.

Nakarat gibi görülen fon müziği…

Ezanı andıran bir tonlaması var….

İlaveten…

Bir de.

Dizide edilen dualar.

Dini mesajlar içeren Arapça sözler.

Bir çok insanın her gün kullandığı kelimelerin.

Hatta hatta.

Ezanın bile….

Altyazı ile tam tercümesinin yapılması…

İlginç bir ayrıntı…

———

Ana karakterlerden Ömer’in…

Zorla nişanlandırılmasına rağmen.

Dul, çocuklu ve kendinden büyük olan…

Gamze’den vazgeçemeyip.

Pasif ve acayip bir direnişe girmesi…

Mağdur olan nişanlısının saf hali...

Ömer’in aşırı muhafazakar ailesinin.

Dul Gamze’yi….

Sanki ahlak dışı.

Erkekleri baştan çıkaran bir öge gibi görmesi…

Yine bu ailelerle ilgili kodlar.

Alt kesimin.

Ultra muhafazakarlarının….

Evlerinde televizyon bile olmaması.

Ailenin komple…

Eski tip.

“Akılsız” cep telefonları kullanması.

Ömer’in abisinin.

Çocuklarının “akıllı” telefonlarını yakalayıp.

Sandalyenin ayağıyla kırması…

Hele evdeki gelin kaynana muhabbetinde.

Televizyon yayınlarından bir efsane gibi bahsedilmesi.

“Böyle diziler filan varmış” denmesi…

Kaldı mı sahi böyle aileler?

——————

İmam’ın aşırı muhafazakar.

Ve sakallı oğlunun.

Geçmişte saçları uzun bir gitarist olması.

Geldiği noktada.

Gitarını kıracak kadar.

Beyninin yıkanmış olması…

Bir sosyolojik bir eleştiri kuşkusuz….

Ama dizide.

Başı örtülü ve açık insanların bir arada yaşadığı.

Karma ailelerin bulunması.

Kimsenin baş örtme ya da açmasına ilişkin.

Telkinde bulunulmaması.

Oysa Kızılcık Şerbeti’nde…

Hissedilen.

“Örtünün” baskısı…

Ömer dizisinde ise…

İlk diziye oranla.

Sosyolojik mesajlar yerine.

Daha Türk filmi gibi.

Zarif ama…

Kendinizi taraf hissetmeden izlettiren.

Dinlendirici bir havanın olması.

————

Yine Ömer dizisinde…

Namaz gibi…

Cami sahneleri gibi.

Dini bölümlerin.

Kıvılcım Şerbeti’ne göre.

Hatta onda olmadığı şekliyle….

Çokça yer alması…

Bu arada…

Orta-alt tabakada.

Tüm kadınların başı açık olan ailenin.

Dul ve çocuklu Gamze üzerinde.

Kurduğu büyük baskı.

Açık kadınların ailelerinin bile.

Aşırı geleneksel.

Ahlakçı.

Toplum baskısından çekinen yapılar olması…

Bence.

Dizinin.

Rot balansını yapan…

Dengeleyici bir mekanizma….

Ama genel kanı.

Ömer dizisinin dengeden ziyade.

Nostaljik naif aileleri arasındaki.

Geleneksel kodların.

Aykırı kodlara karşı zaferini.

Aykırı kod olarak görülen “yaş farkının”

Direnişi...

İzleyicinin.

Zaman zaman yaş farkının yanında.

Zaman zaman da….

“Yazık oluyor” diye.

Saf ve çok genç olan.

Nişanlı Sürreyya’nın yanında.

“Heyecanlı bir macera”dan ziyade…

“Makul”den yana taraf olması.

Ömer’i kendi çocuğu gibi görmesi…

Kodlar ve mesajları artırabiliriz kuşkusuz…

———

Çok uzattık.

İşi bağlayalım.

Kendimle ilgili kısımla…

Espriyle karışık.

Benim için bir yıkımla adeta…

Yılların geçtiğini anlatan.

Vurucu bir örnekle…

Lise arkadaşım olan.

Barış Falay’ın.

Ömer dizisindeki.

Dede rolü…

“Ömer” olmak isterken.

Payımıza düşen.

Şefkatli.

Ve fazla rasyonel bir dede olmaya zorlanmak…

Hayat böyle.

Ne yaparsın…