2 Ağustos 2020 Pazar

TİLKİ

Geçmişin Ankara’sında...

Şimdiki Armada’nın ötesi köy.

Çukurambar’da inekler.

Çayyolu’nda.

Dereler.

Balıklar.

Binlerce meyve ağacı.

Koyunlar, pınarlar.

Arabaların saplandığı çamur.

Gerçek bir köy olan İncek’te ise.

Yarı yabani yaşam...

Masal gibi değil mi?

***

Bugünse.

Aynı coğrafyada.

Işıl ışıl binalar.

Bahçeli harikulade evler.

Altında kurutulmuş dereler bulunan.

Lüks mağazalar.

Şık restaurantları görüyorsun....

Daha çocukluğunda yılan çıkan tarlalarda.

Kurtların gezdiği yaylalarda.

Tek modernite simgesi.

Askeri radardı...

Ümitköy’deki bahçemizde.

Babamla akülü televizyonda maç izlemeye çalışmış.

Şehrin bu denli uzağında.

Dalgayı alamamış.

Hayal kırıklığına uğramıştık.

***

Bugün oralarda.

Daha da uzağında.

Dünya ayağında...

Ama hep bir huzursuzluk.

O imkansızlık günlerinde olmayan.

Niye acaba?

***

Geçmişin tenhalığı.

İnsan kalabalığına bırakınca yerini.

Mekanın ilk sahipleri.

Hayvanlar.

Erik ağaçları.

Vişneler

Çekip gittiler...

İronik görünense.

İnsanları oralardan

Geçici de olsa uzaklaştıranın.

Tatiller.

Bayramlar olması...

***

Bizim tilki bayramı bilmez.

Baktı insan azaldı.

Yine ortaya çıkıp.

İncek’te gezmeye başladı.

Ona anlatamadık.

Yarın uğrayacağı hayal kırıklığını.

Bayramının biteceğini.

Son sahnede.

Yine insanoğlunun kazanacağını.

Balkondan duyulan derin uğultunun yerini.

Yine motor gürültülerinin.

Kornaların alacağını...

Diyemedik.

Dedirtmedi zaten.

O masalsı kuyruğu ile.

Sevinçle.

Karanlığa karıştı.

***

İnsanoğlu köhneliği yeniyor.

İlerliyor.

Zenginleşiyor.

Daha iyi şartları.

Mutlaka keşfediyor.

Ama asıl başarı.

Adam yerine koymadığımız.

Tüm paydaşları.

Mekanın sahiplerini de mutlu etmekte..

Bizim tilkiyi...

Büyük sitelerin çöplerine muhtaç etmemekte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder