O mahalleler sarı siyahtı...
Loş ve sarı lambaları.
Evlerinde.
Abajursuz...
Edison'un bulduğu haliyle.
Telleri sarkan o sapsarı lambaları vardı...
Kireç boyalı...
Bir iki resim dışında bomboş duvarları.
İki sedir, bir kanepe odaları...
Kaneviçe örtüsü üstünde ahşap gövdeli televizyonu.
Yüzü hep gülen anne babasıyla...
Dönemin mizah dergisinin renklerinde.
Sarı siyah.
Sapsade.hayatlarla...
Sokaklarında bir iki araba...
Altına kaçan topu...
Yatarak çıkarmaya çalışan...
Gazoz kapağı, misket peşinde koşan.
Ezan okunduktan sonra bile...
Eve sokulamayan.
Loşun loşu sapsarı karartıda...
O son topa vurmaya çalışan çocuklarıyla...
Ufak çantaları ile akşam eve gelirken.
Sadece kendi çocuğunu değil.
Diğerlerini de.
Eve gitmeye teşvik ederken.
Bir yandan da.
Ellerinde yemyeşil.
Bol çekirdekli...
Karpuzlarıyla...
Kese kağıdında elma armut taşıyan...
Sadenin sadesi babalarıyla...
Ekmek alıp giderken.
Dişleye dişleye yarısını bitiren.
Top oyununa alınmayacak kadar küçük...
Ama bakkala gönderilecek kadar büyümüş...
Zamane berberlerinin.
Yusyuvarlak kafalı hale getirdiği veletleriyle...
Yemekleri hazırlamış olmanın rahatlığıyla.
Kocalarını balkonda beklerken.
Birbirine laf yetiştiren kadınları...
Ansızın çalınan kapıları...
Hep habersiz gelen komşu misafirleriyle...
Kimsenin kimseden rahatsız olmadığı...
Sarı siyah hayatlardı onlar...
Olanlarından çok.
Olmayanlarıyla...
Mutlu.
Ve kaygısız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder