16 Mayıs 2024 Perşembe

28 ŞUBAT BİR DARBEYDİ ÇÜNKÜ…


Cumhurbaşkanı'nın 28 Şubat hükümlülerini affetmesi...

İnsani bir durum...

Yaşları ilerlemiş...

Yani anlaşılabilir....

Ama...

Geçmişte yaşananları...

Hele 28 Şubat'ın darbe olup olmadığını tartışmayı gerektirmiyor...

Çünkü...

Bizzat yaşadım...

Genç bir muhabirdim.

1995 senesinde.

Çalıştığım kurum adına.

Bolu'daki Komando Tugayı'na...

Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın programına gönderilmiştim...

İktidarda DYP-SHP hükümeti vardı...

Seçime bir iki ay kalmış...

Anketler Erbakan'ın Refah Partisi'ni (RP) favori gösterirken...

Askerler Erbakan'ın önünü kesmeye çalışıyorlardı...

Karadayı Bolu'da çok sert bir laiklik çıkışı yapmış...

"Atatürk Cumhuriyetini" gerekirse kanları pahasına koruyacakları vurgusunu...

Biraz da sesini yükselterek dile getirmişti...

Aslında muhtıraydı da...

O günlerde alışmış.

Kanıksamıştık...

Bu tehditlere rağmen...

RP birinci parti oldu...

Asker seçim gecesi...

Talimat gibi açıklama yayınladı... 

Kimse RP ile koalisyon yapmayacaktı.

Tam olarak böyle demeseler de.

Herkes anlamıştı...

Refah nafile bir koalisyon turu yaptı...

ANAP Lideri Yılmaz biraz cesur çıktı önce...

Tam ANAREFAH kuruluyordu ki...

Ramazan Bayramı arefesinde...

Geceyarısında gelen gizemli bir telefon.

Bazı ANAP'lıların...

Bildiklerim de dahil…

Tehdit edilmesiyle.

Yılmaz'ın da aniden vazgeçmesiyle...

ANAREFAH koalisyonu yattı...

Erbakan da şaşırmıştı...

Çünkü bakanlıklar bile pay edilmişti aslında...

Devam edelim...

Düşman kardeşler...

Çiller ve Yılmaz.

ANAREFAH'ı kurdular...

Sayıları da yetmeden.

Dışardan DSP'nin desteğiyle...

Askerin zoruyla ve tehdidiyle de kurulsa...

Yürümezdi...

Yürümedi de...

İki ay zorla süren koalisyon bitince....

Askerin baskısına da...

Daha önceki demeçlerine de aldırmayan Çiller'in DYP'si...

Erbakan ile masaya oturdu bu kez...

REFAHYOL hükümetini kurdu...

Dönüşümlü başbakanlık uygulayacaklardı...

İki yıl Erbakan başbakan olacak.

İki yıl da Çiller olacaktı...

Güvenoyu alındı.

İşbaşı yapıldı...

Sonra neler mi yaşandı?

Bir general çıktı...

Başbakan Erbakan'a "pezevenk" dedi...

Bir şey olmadı tabi...

Başka bir general çıktı...

Bir ilçenin göbeğinde bir yeri gasp ederek.

Belediye başkanına meydan okuyarak oraya Atatürk heykeli diktirdi...

Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir....

Başbakanlığın merdivenlerinden bağıra çağıra çıkarak...

"Bizim terörle mücadele kaynağımızı kestiler" diye....

Hesap sorarak.

Hışımla içeri girdiğinde...

Ben de bir muhabir olarak oradaydım....

Sonra öğrendik ki...

Ne kesilen bir kaynak var...

Ne başka bir şey....

Ötesi...

Sincan'daki Kudüs gecesi sonrası...

İran Büyükelçisi "persona non grata" ilan edildi.

Sonrası malumdu zaten...

Sınır dışı....

Bunu yapan hükümet olsa neyse...

Asker bunu yaptıysa...

Adı nedir bunun?

Erbakan'ın Libya gezisinin itibarsızlaştırılması...

D-8 gibi bir projenin yerin dibine sokulması.

Bunun için medyadaki etki ajanlarının kullanılması...

Bunlar yaşanmadı mı?

O dönemin tanıkları söylesin...

Yaşanmadı desinler...

Genelkurmay’da gazetecilerin de.

Hakimlerin de.

Profesörlerin de.

Hazırolda aldıkları brifingler…

Olmadı mı yani?

Neyse...

Devam edelim...

28 Şubat bildirisini biliyorsunuz...

Çok üzerinde durmayalım...

Neymiş...

Erbakan da imzalamış...

Dolayısıyla "böyle darbe olmaz"mış...

"Zorla mı imzaladı? filan diyen de var...

Kafasına silah dayanmadı evet ama...

Oradaki atmosferi...

Ülkenin düşeceği durumu mu düşündü acaba?

Bilmiyorum ama...

Ben Erbakan olsam sanırım imzalamazdım...

Yani...

Geçtiğimiz günlerde o dönemim bakanı Namık Kemal Zeybek'in iddiası saçmaydı bence...

"28 Şubat darbe falan değildi" demişti...

Tıpkı Kenan Evren'in...

"Beni darbeyle yargılayamazsınız, çünkü düzeni, anayasayı değiştirdim" demesi gibi...

Kenan Evren'i anlarım da...

Sırf dönemin bürokratik elitindeki dinozorların hatıralarını korumak için...

Bunu bir sivilin söylemesi çok acı....

Geçtim...

28 Şubat sonrasında...

Çiller bir şeyler sezip....

Erbakan ile görüşüp.

"İkinci yılı beklemeden, devir teslim yapalım, ben başbakan olayım" deyince...

Erbakan da kabul edince....

Bunu sağlamak için istifa edip....

Meclis'teki çoğunluk tablosunu imzalarıyla birlikte...

Cumhurbaşkanı Demirel'e teslim edince...

Cumhurbaşkanı'nın ne yapması beklenirdi?

Doğal olarak iki numaralı partinin liderine...

Çiller'e hükümet kurması için.

Görevi vermesi...

Ama o öyle yapmadı...

Üçüncü partinin lideri Yılmaz'a hükümet kurma görevini verdi...

Çünkü....

Bence....

En başında....

Askerin DYP'li yirmi milletvekilinin tehdit ettiğini....

Onları Refahlı koalisyonu devirmeye ikna ettiğini.

Biliyordu...

Nitekim öyle oldu...

Buna rağmen....

Meclis'te....

Sadece yedi milletvekiliyle.

Demokratik çoğunluğun.

Refahyol'un arkasında saf tutan...

BBP'nin lideri Muhsin Yazıcıoğlu da çiziği yemişti...

Belki müesses nizamdan...

Belki de batının müesses nizamından...

Sonra da...

Onun maşalarından birinin suikastine kurban gidecekti...

Hatırlatayım....

DYP'den...

Bir gecede...

Hadi tehdit demeyim de...

Telkinle istifa eden 20 vekile....

DTP diye bir parti kurduruldu...

Önce grup oldular...

Sonra ANAP-DSP hükümetine üçüncü parti olarak monte edildiler....

İlk seçimde de binde birlik oy alabildiler...

Ama işlevleri tamamlanmıştı....

Şimdi soranlarınız olabilir....

Bunlar yeterli...

Ama yok...

Ben ötesini söyleyeyim...

28 Şubat postmodern darbesi ile...

Siyonist dünya arasında bir işbirliği....

Bir ilişki var mıydı diye?

Bunun belki ucunu yakalayabilirdim ama...

Maalesef olmadı...

1997 yılının Ağustos ayında sanırım...

Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in...

İsrail'e yapacağı ziyareti takip etmek için...

Kameramanımla birlikte...

Hazırlıklarımızı yaptık...

Vizelerimizi aldık...

Uçak bileti de tamam...

O da ne...

Çalıştığım kurumun üst yöneticisini.

Karargah'tan biri aradı...

"Gitmesinler" dedi...

Gitmedik...

Tel Aviv'de ne oldu?

Bilmiyoruz...

Sonradan....

REFAHYOL'un devrilmesinin ardından....

1998 yılının Temmuz ayında...

Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın....

ABD ziyaretini takip etmiş...

Pentagon'a girmiş...

ABD hükümetinin paşaya taktığı şeref madalyası törenini izlemiştim...

Sahi...

Sonradan postmodern darbeninin sanığı olacak bu figür...

Neden almıştı bu ödülü...?

Daha çok şey yazarım da...

Uzatmaya gerek yok.

Sadece bir soru...

Sizce de darbe miydi 28 Şubat?





***Fotoğraf 1998 yılının Temmuz ayında Washington’da çekildi… Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya şeref nişanı töreni sonrası, bizlere dağıtılmıştı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder