İmamoğlu'nun Roma gezisinde.
Gazeteciler için uygulanan yöntem bu kadar tartışılırken.
Bir şey yazmasam şişerim.
Çünkü ben de meslek hayatım boyunca.
Bir çok siyasetçiyle.
Onlarca geziye katıldım...
Kimleri izlemedik ki...
Demirel'den, Ecevit'e, Yılmaz'dan, Çiller'e, Erbakan'dan, Gül'e, Erdoğan'a kadar.
Meksika'dan, Somali'ye, Finlandiya'dan, Nijer'e kadar bir çok yerde...
En çok da Erdoğan'ı izlemişimdir...
Baştan şunu vurgulamalıyım ki...
Bu siyasetçilerin.
Her birinin.
Ve her siyasi dönemin...
Gezilere gazetecileri dahil etme konusunda.
Farklı yöntemlerine şahit oldum.
Hem gazetecilik etiği açısından.
Hem de siyasetçilerin gazetecilerle ilişkileri açısından...
Dolayısıyla.
Ortada belli bir yöntem olmasa da.
Oluşturulmuş teamüller var...
Mesela Erdoğan'ın bir teamülü var...
O teamülde de.
Medya kuruluşları elini taşın altına sokuyor.
Yeterli ya da yetersiz olduğunu savunabilirsiniz.
Olabilir...
Bunun ayrıntılarını anlatacağım...
Ama en kötü yöntemin.
Gazetecilerin bütün masraflarının kamu tarafından üstlenilmesi olduğunu söyleyebilirim...
Örneklerle başlayayım anlatmaya...
1995 yılında Başbakan Mesut Yılmaz'la gittiğimiz Bakü'de...
Bütün masrafları devlet karşılamıştı mesela.
Ya da.
Biz gazeteciler olarak bir şey harcamamıştık.
Harcama ya devlet tarafından.
Ya geziye katılan işadamlarınca.
Ya da bir üst işadamı kuruluşunca üstlenmiş olabilirdi...
Aynı yıl Bosna Hersek gezisinde de benzer şey olmuştu sanırım.
Devam edelim...
1998 yılında Demirel ile Alma Ata'ya gitmiş, yol üzerinde Bakü'ye de uğramıştık.
Heyet üyesiydik aynı zamanda...
Hafızam beni yanıltmıyorsa.
O geziye de kurumlarımız para ödememişti...
İşin içerisinde otel, yol, yemek hepsi vardı...
Ankara isimli çok lüks bir otelde kalınmıştı...
Yıllar geçti siyaset değişti...
2001 krizi sonrası koalisyon hükümeti devrildi...
2002 seçimleri Türkiye için kırılma noktasıydı malum...
Siyasi yasaklı olan Tayyip Erdoğan...
Yasağının kalkmasına kısa süre kala.
Avrupa turuna çıkmıştı...
2003 yılının başında.
Henüz başbakan olmamış Erdoğan'ın bir gezisine ben de davet edilmiştim...
Ne enteresan bir tesadüftür ki...
Rotamız Roma'ydı...
İmamoğlu'nun geçen haftaki destinasyonu yani...
Erdoğan'ın Roma ziyareti için bir charter uçağı tutulmuştu.
Ve o gezi için bir paket program ücreti ödenmişti...
Yani kurumlarımız ödemişti.
Sadece orada tüm heyetin davetli olduğu bir yemek vardı...
Berlisconi'nin davetiydi sanırım.
Orada ücret ödenmemişti doğal olarak...
Bize ikram edilmişti o yemek...
Aradan zaman geçmiş...
Erdoğan Başbakan olunca.
Bu defa Strazburg'a.
Yine aynı yöntemle gitmiştik...
Hatta otel organizasyonu da yapılmadığı için.
O gün için kötü bir otel bulabilmiş.
İyi bir ücret ödememize rağmen, sabahı zor etmiştik...
Seçe seçe gidiyorum....
2005 yılında.
Tsunami felaketi sonrası.
Başbakan Erdoğan, işadamları ve gazetecilerle...
Güneydoğu Asya'ya...
Tayland, Endonezya, Malezya, Maldivler ve Sri Lanka gezisine çıkmıştı...
Yanılmıyorsam.
Başbakanlık tarafından organizasyon yapılmış...
Geziye katılacak gazeteciler ve işadamları için...
Kişi başı Amerikan doları üzerinden bir ücret belirlenmiş...
Bu para da, geziye muhabir gönderecek medya kuruluşlarından talep edilmişti...
Yine yanılmıyorsam.
Gezi organizasyonunu yapan medya kurumları.
Ya TOBB'un ya da dış ticaretle ilgili bir kamu kurumunun hesabına.
Bu paraları yatırmışlardı.
Benim ve kameramanım adına önemli bir ücretin yatırıldığını biliyorum...
Miktarı yazmayacağım...
Bu genelde böyle devam etti...
Muhabirliğim döneminde.
Başbakanken Erdoğan'ı yurt dışında onlarca kez izledim.
Benim tercih ettiğim yöntem...
Bir gün önce tarifeli uçakla gidip bir gün sonra tarifeli uçakla dönmek.
İşimiz bitince biraz kendimize zaman ayırmak...
Daha özgür hissetmekti...
Zaten oldum olası.
Siyasilerin uçağına binmek çok rahat bir şey değildir...
Biz muhabir ve kameramanlar olarak.
O dış gezileri kendimiz organize edip giderken...
Başbakan Erdoğan'ın uçağına tabi ki köşe yazarları ve medya yöneticileri de alınıyordu...
Ama biliyordum ki.
Uçaktaki gazetecilerden yol masrafı istenmese de.
Kaldıkları yer ve yiyip içtiklerini gazeteciler kendileri ödüyordu...
Çünkü biz muhabirken.
O uçaktaki medya yöneticileriyle şehri gezerken yollarımız bazen kesişir.
Aynı yerde yemek yediğimiz ve hesaplarımızı ödediğimiz.
Kurumlarımıza ibraz etmek için fatura aldığımız olurdu...
Muhalefet ve muhalif medya.
O günlerde de.
Erdoğan'ın gezilerindeki.
Uçak kompozisyonunu.
Davet edilen gazetecilerin kimliklerini.
Ve iktidara yakınlıklarını eleştirirdi...
Devam edelim...
Arada bazı önemli geziler için.
Büyük uçak tutulur.
Üç yüz civarında kişiyle.
Gazeteciler ve işadamlarıyla bu gezilere gidilir.
Yine gitmeyi kabul eden kurumlar.
Muhabir ve kameramanları için de.
Ayrı ayrı olarak.
Başbakanlığın bize işaret ettiği kamu kurumunun ya da özerk kamu kurumunun hesabına.
O para yatırılırdı...
Daha doğrusu bizim adımıza kurumumuz yatırıyordu...
2008 yılında Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken Kazakistan'a davet edilmiştim.
Cumhurbaşkanı'nın uçağına binmek için bir para talep edilmiş miydi?
İnanın aklımda kalmamış...
Ama Erdoğan'ın Başbakanlık yaptığı süreçte...
Medya kurumları tarafından.
Para veriliyordu uçaklara ve geziye...
Örnek vermek gerekirse...
2012 yılında Çin seyahatimiz böyle olmuştu.
2013 yılında Gabon, Nijer, Senegal'i kapsayan Afrika gezimiz.
Yine aynı yıl Orta Avrupa gezimiz de.
Çekya, Polonya ve Slovakya gezileri.
Hep aynı yöntemle olmuştu...
Zaman zaman medya kurumunda yöneticilerin.
Ve parayla ilgili kişilerin.
Bu gezilerin kendileri için "pahalıya" patladığı yönünde yakınmalarına şahidim.
Bazıları da...
Bürokratların masraflarının, işadamları ve medyaya yıkıldığı yönünde.
Tam olarak doğru olup olmadığını bilmediğim.
Bir iddiada bulunurlardı...
2013 sonrası.
Medya yöneticiliği dönemim başladı.
Erdoğan'la da başka siyasetçilerle de bu gezilere katıldım.
Öncelikle.
Cumhurbaşkanı ile geçen yıl.
Bakü, Lefkoşa ve Berlin gezilerine gittim.
Cumhurbaşkanlığı uçağı olduğu için.
Medya kurumlarından yol parası istenmiyor...
Ancak diğer bütün masraflar.
Gazetecilere ait...
Yani kurumlarına...
Otel de buna dahil.
Ki genelde iyi oteller.
Orada yediğiniz içtiğiniz de.
Genelde o tarz önemli gezilerde...
Gazetecilerin asıl odaklandığı.
Dönüş yolunda.
Cumhurbaşkanı ile.
Uçağın toplantı odasında.
Yapılan soru-cevaplı sohbet...
Zaten haber de oradan çıkıyor...
Yine de bazı gezilerde...
Uçaktaki medya temsilcileri.
Erdoğan'ın programına da dahil edilebiliyorlar...
Mesela biz Berlin'e gittiğimizde.
Erdoğan ve Sholz'un o gergin basın toplantısını takip etmiştik.
Alman Başbakanlığında...
Sanırım kafalarda Erdoğan ve cumhurbaşkanlığının yöntemi konusunda bir resim oluştu...
Şimdi...
Gelelim taze tartışmaya...
İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu'nun Roma gezisi de çok konuşuluyor...
Erdoğan ne yapıyordu?
İmamoğlu ne yapıyor diye tartışılıyor...
Tartışmanın kendisi doğru...
Ama bu yöntemle yapılırsa..
Çok yanlış bir tartışma...
Ve yanlış bir kıyaslama...
Birincisi...
Biri cumhurbaşkanı diğeri belediye başkanı...
Dünyanın her yerinde, cumhurbaşkanları, başbakanlar farklı statüde gezi organize ederler...
Belediye başkanlarının böyle toplu gezilerine.
Bizim ülkemiz dışında şahit olmadım...
Ya da bilmiyorum.
Duymadım...
Diğer yanlışlıksa...
Erdoğan'ın gezilerinde.
Gazetecilerin yol dışındaki bütün masraflarını üstlenmek zorunda olmaları...
Ancak İmamoğlu'nun Roma gezisinde böyle olmamış...
Paket program olmuş ama o da bedava olmuş...
Yanlış olan da bu...
Hatta...
Bir gazeteci...
Kendi durumlarının böyle bir gezinin maliyetini karşılamaya yetmeyeceğini söylemiş.
Doğru da söylemiş olabilir.
O zaman.
Gitmeyeceksin ya da götürmeyecekler...
Çünkü bu başka bir tartışmaya yol açar.
Üçüncüsü ise...
İmamoğlu neden böyle şaşalı gözükecek bir gezi yaptı.
Bilemem tabi.
Niyet de okumayayım.
Tasarruf genelgesinin hemen ardından bunu yapması.
Erdoğan'la kendini benzer konumlarda kodlaması...
Ya da...
CHP içerisindeki olası cumhurbaşkanı adaylığı yarışında bir hamle mi?
Dediğim gibi...
Bilemem.
Ama mesleğimle ilgili kısmını yazayım.
Bence.
Kim olursa olsun.
Böyle bir gezi organize ediyor.
Ve gazetecileri davet ediyorsa...
İki yöntemden birini kullanmalı...
Bütün masrafları hesaplayıp katılanların sayısına bölüp.
Bu parayı onlardan talep etmeli.
Ya da gerçekten sadece organizasyon yapıp.
Katılan gazetecileri bütçeleriyle baş başa bırakmalı.
Her kurum bütçesine göre.
Otel vs seçmeli...
Yoksa bu iş.
Onun gazetecisi bunun gazetecisi olarak gidecek.
Bu tartışma da hiç bitmeyecek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder