AB üyelik hedefi…
Kaf dağının ardının.
Ötesinin.
Daha da ötesinde gibi…
O yüzden konuşmuyoruz.
Sıkılıyoruz.
Moralimiz bozuluyor…
En fazla…
“Bizi almazlar abi” deyip bırakıyoruz…
Dahası.
Hep biz haklıyız.
Onlar vuruyor.
Biz şamar oğlanıyız…
Bahane üzerine bahanelerle.
Almayacakları birliğin.
Kapısında bir de eziyet edip…
Algımızı da zehirliyorlar…
——————
Bugün bir randevumuz vardı…
Bir kaç gazeteci arkadaş…
Bu konuları bilen bir devlet yetkilisiyle…
Saydığım duyguları…
Dahası…
Olgu zannettiğimiz şeyleri besleyecek.
Bir görüşme yapıp.
Sonra dağılacağımızı sanıyordum…
ama.
Ne yalan söyleyeyim.
Ezber bozucu…
İğneyi acımasızca.
Kendine.
Kendimize saplayan bir yetkili buldum…
Uzatmadan...
Başlayalım...
“AB TIKANIKLIĞINDA SUÇLU BİZİZ”
Malum…
AB ile ilişkiler gergin.
Kırılmasa da.
İlerlemiyor.
Bahanemiz hazır di mi?
Yunanistan ve GKRY’nin önümüze koyduğu engeller….
Malum yetkili diyor ki…
“Hadi sizi kırmayalım…”
“Onlar da işin içinde olsun”
“İkinci derecede sorumluluğu verelim”
Nasıl yani?
“Asıl sorumlu biziz”
Vay canına…
Beklemiyordum...
Anlatır mısınız?
“Kopenhag kriterlerini şaka sanıyoruz”
Değil tabi ama…
“Kopenhag AB’nin temelidir”
“Onları tamamlamıyoruz”
“Sonra da AB bizim içişlerimize karışıyor diyoruz”
Karışmıyor mu?
“Bu bakış doğru değil. Bilir misiniz? Macaristan, Bulgaristan ve Romanya”
Bunlar AB ülkeleri….
“Evet öyle de… Kopenhag konusundaki skınıtıları nedeniyle…”
“Kredi paketleri donduruluyor”
“Günlük 1 milyon avro ceza ödüyorlar”
Yani...
“Dünya bizim etrafımızda dönmüyor”
“Herkes bize düşman değil”
“AB ŞARTLARI DAYATMA DEĞİL”
Anlaşıldı…
Sohbet ilginç noktalara gidecek…
Devletimizin yetkilisi diyor ki…
“AB’nin şartları bize karşı bir dayatma değil”
Ama bize ters gelen şeyler varsa?
“Kulübe üye olmayı istemeyeceksin”
“Hem isteyip. Hem kuralların düzünü tersini ararsan…”
Peki.
Hasımlarımızın hiç mi suçu yok?
Yunanların.
Rumların…
“Yahu o suç değil ki…”
“Adam seni sevmiyor”
“Senin önündeki her engeli kullanıyor”
“Sen de onlara fırsat veriyorsun”
Tamam da…
Diyelim ki bu Kopenhag kriterlerini yerine getirdik…
Ne olur…?
“Benim kanımca 3-4 yılda üyelik yoluna girilir…
Ona rağmen yapmazlarsa…
“Yapmasınlar”
Nasıl yani…
“Zaten o demokrasi standartlarıyla…”
“Milli gelirin de üçe beşe katlanır”
“Sen girmek istemezsen de”
“Onlar sana gelir”
“2004’TE BİR ÇOK ÜYEDEN İYİYDİK”
AB’nin hiç mi suçu yok yani?
“Vardır elbet”
“Ama sen 1999-2006 yılında yaptığın atılımlarla”
“AB ile yakaladığın uyumla”
“Milli gelirini üçe”
“Demokrasi standartlarını beşe katlamışken”
“2004 yılında bir çok üye ülkeden bile”
“Ekonomik yönden daha iyiyken”
“Bugün geldiğin noktayı düşünmezsen”
“Adayların bile gerisine düşmüşken”
“AB’yi, Rumları suçlaman”
“Biraz gaz alır. O kadar…”
Peki biz bu Kopenhag kriterlerini başarabilir miyiz?
“Başarırız. Altyapımız var… Ama…”
Ama…
“Aması…
“Adamlar bizim sürekliliğimize güvenmiyorlar”
Yani...
“Bunlar gelir-gider akıllı diyorlar bizim için”
“Bir hızlanır, bir dururlar diyorlar”
“Sana güven yok”
Siyasi mülahaza yani…
“Bana kızacaksın belki ama”
Neyse…
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE SONRASI…
Ama adamlar fasılları bile açmıyorlar artık…
Çünkü 2019 süreci var.
Yani...
“Doğrudur yanlıştır… Tartışan tartışsın…”
“İstanbul sözleşmesini iptal etmemiz”
“İşleri tıkadı”
Hata mı ettik yani?
“Onu ben söylemeyeyim”
Ya birini ya diğerini yani…
Öyle hem o, hem o olmuyor mu?
“Çözmüşsün”
O halde devam…
Mesela bugün AB üyesi olsaydık…
Rusya-Ukrayna savaşındaki rolümüz…
Arabuluculuk girişimlerimiz…
Ne olurdu…?
“Savaş olmazdı”
Sahi mi…
“Tabi ki…”
“AB ve Nato üyesi bir Türkiye varken”
“AB’nin Rusya yaptırımlarına uyan bir Türkiye olsa”
“Moskova bu cesareti gösteremezdi”
Ne yani…
Ruslarla konuşuyorsak hata mı?
“Tabi ki değil…”
“Şu anki konumumuz doğru”
“İkisi farklı şeyler”
“YEDİ SENEDİR TUTMADIĞIMIZ SÖZLER”
O zaman…
“Söylemek istediğim”
“Bize kuşkuyla bakıyorlar bu yüzden…”
“AB üyesi olsan…”
“Sen kulübe… Kulüp sana… Bu iş al-ver işi”
İyi diyorsun.
Hoş diyorsun da…
Şu da var…
AB bizimle oturdu…
2016 yılında göç krizi konusunda anlaşma yaptı…
Vize serbestisi de vaat etti….
Ortada bir şey yok.
Yedi sene geçti…
Hadi buna da sen cevap ver….
“Vereyim vermesine de…”
“Ben de bir şey sorayım o halde”
“Sen bütün sözlerini tuttun mu?”
Çoğunu tuttuk diye hatırlıyorum.
“Çoğunu diyorsun. Hepsini değil”…
Bildiğim.
Üç beş başlık kaldı…
“Haklısın...”
“Ama o üç beş başlık olmadan”
“Olmuyor…”
“72 şarttan altısı… altı yıldır bekliyor…”
“Sadece birini yaptık… Pasaportlarda çip… o da yeni”
“Terörle mücadele kanunu deyince vatan millet diyoruz”
“Yargı paketi bitmedi”
“Şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele mevzuatı”
“Bitmedi”
Neden?
“Seçim sonrasına bırakıldı…”
Neden…?
“Onu bilemem.”
Siz de sınıra geldiniz?
“Tabi benim de sınırlarım var”
“ŞARTLARI HALLETMEDEN VİZE SERBESTİSİ HAYAL”
Yani anlaşma yok…
“Neyin anlaşması…?”
Ama…
Bir yandan da bir şeyler ilerliyor sanki…
Evet.
“Mutabakatın bazı maddeleri ilerliyor…”
“Şimdiye kadar.”
“9.5 milyar Avro kaynağı bize bıraktılar…”
“4.7 milyar Avrosunu kullandırdılar…”
“Bire bir anlaşmasını ilerlettiler…”
Yani...
Suriyelilere tahsisat…
İlerliyor...
Ama…
“72 şartı yerine getirmeden”
“Vize serbestisini de görüşmüyorlar”
Haklılar mı…?
“Anlamışsındır ne diyeceğimi…”
“VEKİLİN OĞLUNUN VİZE TALEBİ”
Peki...
Diyelim ki haklılar…
Abi vize uyguluyorsun…
Ama kan kusturma bari…
AB ülkeleri vize vermiyorlarmış…
Randevu bile vermiyorlarmış…
“O sorunlar büyük oranda aşıldı”
“Pandemide başlayan eleman sıkıntısıydı”
“Türkiye bastırdı”
“Çoğunu çözdüler”
“Şikayetler azaldı”
Hala vize sorunu konuşanlar var”
“Suçu biraz kendimizde bulacağım yine”
Yapmayın Allah aşkına…
“İstersen şu örneği bir dinle”
Dinliyorum....
“Adı lazım değil…bir vekilin oğlu”
“Nasılsa babam milletvekili demiş”
“Belgesiz melgesiz başvuru yapmış”
“Tabi ki reddedilir”
Ama bu ekstrem bir örnek…
“İnanın çok saçma başvurular var”
“Bizzat gördüm…”
Tamam da ya vize ücreti…
“Ona yapacak bir şey yok”
“Güçlü ol”
“Kar ve zararını hesap et”
“Sen de vize koy”
Nasıl yani?
Kime?
“Mesela Birleşik Krallığa… Artık AB üyesi değil ama, koy vize mesela”
Ne olur…?
“Olan sana olur…”
“Marmaris’te İngiliz kalmaz”
“RUMLAR BİZİ PESCO’DAN, BİZ ONLARI NATO’DAN DIŞLIYORUZ”
Ya kusura bakmayın da…
Hatamız olsa da…
Nasrettin hoca misali…
Hırsızın hiç mi suçu yok?
AB’yi biraz kutsuyor musunuz?
“Ne alakası var…”
“Adam sana zorla davet yapmıyor ki”
İyi de…
Tekrar Rumlar diyeceğim…
Yüzünüz asılacak…
“Haklı olduğumuz taraf”
“Yunan ve Rumların her şeyimize maydonoz olması”
“Gümrük birliği güncellemesine bile”
“Türkiye’nin projelerden dışlanmasına bile”
“PESCO’ya girmemizi veto etmeleri mesela”
“Ama…”
“Biz de kozlarımızı kullanıyoruz haklı olarak…
Nasıl…?
“Sen de NATO’ya girmelerine engelsin…”
“Az şey mi…”
Değil...
İnşallah.
Bir kozumuzu da…
Gönül rahatlığıyla.
Onlar gibi…
Sınırsız şekilde kullanırız…
“AB ÜYELİĞİNE DESTEK YÜZDE 78”
Meşhur yetkilimize diyorum ki….
Üstad…
Doğru diyorsun da…
Bak kamuoyuna…
AB üyeliğini istiyor mu?
Otuz yıl önceki destek var mı…?
“Belki o kadar yok ama”
“AB üyeliği hala çoğunlukça destekleniyor”
Anketler var mı?
Tabi ki…
Dışişleri Bakanlığı…
AB Başkanlığı öncülüğünde yaptırılan anketler…
Destek oranı yüzde 78’miş….
Bir Alman düşünce kuruluşu yaptırmış…
Türkiye’de AB’yi destekleyenlerin oranı yüzde 75.9 çıkmış…
Eğitimli kesimde oran yüzde 95’miş….
Mevcut koşullarda üye olur muyuz?
Varsın yapmasınlar…
Biz o yolda ilerleyelim.
Hep bizi haklı gösteren.
Efsanevi hikayelere inanmayalım da…
Karınca-Kabe misali…
Gün gelir…
O da olur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder